Son İmparatorlukta yıkılmıştı. Katıldığı blok yenilmişti. Sonunda ağır bir anlaşma yapıldı. Son İmparatorun orduları dağıtılacaktı. Kazanan devletlerin orduları baba ocağına gelmişlerdi. Başkent yabancı askerlerin ellerindeydi. İmparatorluğun subayları başkente geliyorlardı. Adana’dan yola çıkmıştı. Haydarpaşa’dan  Karaköye geçecekti. Boğazdaki gemilere bakıyordu. Duygularını anlatması zordu. Gemiler O’na yabancı değildi. Birkaç yıl önce boğaza gelememişlerdi. Yanındaki yaverinin gözleri nemlenmişti.’’ Üzülme geldikleri gibi giderler ‘’demişti.

Yüzünü şehre doğru çevirmişti. Birden duygulandı. İstanbul, İstanbul deyip iç geçirdi. Gözlerini ayırmadan ‘’İnsanlar ne aramak istiyorlarsa bu şehirde bulabilir. Dünyanın en güzel hikayelerinin şehri. Yazarak anlatılamayacak kadar güzel hikayeler. En güzel edebiyat, en güzel şiirler, bu şehir için yazılmıştı. Denizlerin içindeki  şehir. Yaşadığı her dönemin eserlerini taşıyıp gelen şehir. En güzel camileri, kiliseleri, sinagogları, kuleleri, medreseleri, sarayları, su kemerleri, altın boynuzuyla ve mavi patika boğazıyla şehirlerin sultanı sende üzülme…’’

Zaman çok kıymetliydi. Nereden nasıl başlanmalıydı? Bir yol aranıyordu. İstanbul’da İngilizler kuş uçurtmuyordu. Buraya gelinceye kadar yaşanılan savaşlarda mücadele etmiş askerler bir araya gelmişlerdi. Kadim arkadaşlıklar. Anadolu’da işgalcileri rahatsız eden durumlara hakim olmak amacıyla Padişah’tan görev belgesi alınmıştı. Anadolu hareketinin başlanacağı an gelmişti. O zaman en yakın arkadaşı olan Sarı Rauf’la yer sofrasında İstanbul’daki son yemeklerini yerken ,sözleşmişlerdi. Kendisi dahil gemide kırk yedi asker vardı. Varıldığında haber verecekti.

Gemidekilerin hepsinin de bir avuç umutları vardı. Geçmiş zamanlardaki ideali olan Mavi Anadolu’da yol alınıyordu. Başarılı olursa Anadolu’yu çepeçevre saran denizlerde tam bir egemenlik ve başarı düşünüyordu. Geleceği denizlerde görüyordu. Mavi Anadolu umudu birden umutlandırdı. Ancak nasıl bir yere gittiğinin farkındaydı. Anadolu’nun bu tarafında altı, yedi milyon insan vardı. Ve ülkenin en yoksul alanıydı. Çok yüksek oranda okuması yazması olmayan, yorgun, yoksul, bitkin ,  ezik bir halk. Fabrika yok, işçi yok, iş insanı yok, mühendis yok, doktor yok, Burjuva sınıfı yok, ticaret yapan yok, üretim yapılacak enerji yok. En önemlisi para yok, sermaye yok. Hiçbir şeyi olmayan Anadolu’da kafasındaki kurtuluşun ne kadar zor olduğunu düşünüyordu.

Anadolu’nun  zamanına göre oldukça mütevazi şehre varılmıştı. Hemen İstanbul’da bekleyen arkadaşına haberi vermişti. Arkadaşı  hareket etmişti. Vapurla Bandırma’ya oradan da trenle Akhisar’a  nihayetinde  Salihli’ye varacaktı. Salihli’de o zam çok gerekli olan para ve silah vardı. İmparatorluğun istihbarat başkanı o sırada Malta adasında sürgündeydi. Silah ve para O’nun çiftlik evindeydi. Çiftlik evi Şimdiki hükümet binasının karşısındaki Atatürk heykelinin olduğu yerdeydi. Amaç Salihli de güçlü bir siper açmaktı. Birkaç gün önce İzmir’e gelenleri burada durdurmayı  İstanbul’ da iken planlamışlardı. Bölgede dağlarda var olan Efelerin olması bunların mücadeleye katılması amaçlanmıştı. Çiftlik evindeki silah ve paraların kime verileceğini söyleyen  Rauf Orbay buradan Nazilli’ye oradan da Afyon üzerinden sözleştikleri Amasya’ya hareket edecekti.

Kurtuluşun lideri de önce Havza’ya oradan da Amasya’ya geçecekti. Şimdiye kadar her şey yolunda gidiyordu. Amasya bildirisi gayet açık netti. Halkın örgütlenmesiyle ülkenin kaderini değiştirecek mücadeleye başlamaya karar verilmişti. Ancak Anadolu halkının örgütlenmesi için zaman gerekiyordu. Kongreler yapılıp mücadelenin liderinin resmi bir görev alması amaçlanmıştı. Ve yokluklar içinde  meclis açıldı, ayrıca kurtuluşun lideri Mustafa Kemal  Paşa başkan seçilmişti. Batıda işgalciler Salihli cephesine kadar dayanmışlardı. Para ve silahları teslim alacak olan bu cepheye gelmişti. Sart cephesi sayesinde Anadolu’daki örgütlenmeye fırsat verilmişti. Sart’tan, Pazarköy’e ve Mermere gölüne kadar uzuyordu. Salihli’deki şehir parkına ismi verilen Fevzi Tüzünalp’in getirdiği ve kurduğu iki top İşgalcileri Sart üzerinden saldırmalarına izin vermiyordu. Bu nedenle işgal güçleri bir yılı aşkın zamandır Anadolu içlerine giremiyorlardı. Onlarında hedefi Ankara’ya Eskişehir’e varmaktı.

Salihli direnişinin ikincisi Akhisar yolu üzerindeki Kan Boğazı mevkindeydi. Büyük işgal güçleri boş durmuyordu. Anadolu’da isyanlar çıkarak kurtuluş güçlerini bölmek istemişlerdi. Abaza isyanını Salihli güçleri bastırmıştı. Şimdi de Yozgat isyanı başlamıştı. Bu isyanı bastırma görevi uzun müzakereler sonunda Salihli kurtuluş  güçlerinin komutanının itirazlarına rağmen görev onlara  verilmişti.  O isyan da bastırılmıştı. Ancak Salihli deki cephe komutanı haklı çıkmıştı. Bir yıl üç ay süren direniş son bulmuştu. Kan Boğazı tarafında savaşan Poyraz kurtuluş güçleri yenilmiş ve esir düşmüşlerdi. Ne var ki mazlumların mücadelesi başarıyla sonuçlanmıştı. Mavi Anadolu ve kurtuluş hayalinin gerçek olmasında Salihli direnişinin katkısı büyüktü. Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına, onlara inanan mücadeleye katılan halkımıza derin saygılarımı bildiriyorum.