Yaklaşık otuz yıl önce lise öğrencileri arkadaşlarının yaş günü toplantısından gelirken tren istasyonunda duran bir vagonun yan kapağına yerde bulduğu kiremit parçasıyla ‘’Paralı eğitime hayır yazmıştı. Polis kısa zaman sonunda orada olan öğrencileri toplayıp göz altına aldı. Öğrenciler sorgulandıkça hiç beklemedikleri sorularla karşılaşmışlardı. Örgüt üyesi olduklarını kabul etmeleri isteniyordu.

Anne , babalar Emniyet Müdürlüğüne gelerek çocuklarıyla görüşmek isteseler de mümkün olmadı. Günler geçtikçe öğrencilerin ne durumda olduklarından haber alınamıyordu. Basın da devreye girince İzmir Milletvekili Sabri Ergül Emniyet Müdürlüğüne giderek çocuklarla görüşmek istediğini söylüyor. Karşılaştığı durum karşısında şaşkına dönüyor banklar üzerinde yarı çıplak çocuklar inlemekte ve ağlamaktaydılar. Yerde bir çarşafa benzeyen ıslatılmış bez üzerinde elbiseleri olmayan kızlar. Çaresizce bakıyorlardı. Polis kendisinin yazdığı ifadeleri imzalanmasını istiyordu. Kabul etmeyen öğrenciler akıl almaz işkencelerden geçmişlerdi.

Nihayet mahkemede işkence gördüklerini anlatmaya korkmuşlardı. Korkutulmuşlardı. Hepsi de tutuklanmışlardı. Ceza evi arabasına bindirilen çocukların arkasından bir annenin feryadı hafızalardan silinmemişti. Anne şöyle sesleniyordu ‘’ YAVRUMMM YAVRUMMM GÖTÜRMEYİN EVLADIMI, GÖTÜRMEYİN, O DAHA ÇOK KÜÇÜK, O DAHA ÇOCUK….’’ Anne her şeyi yüreğinden geldiği gibi anlatmıştı. Sonunda hepsi ceza almıştı. Çetin geçen mahkemeler sonunda hepsi hapishaneydi. Çocukların imdadına Yargıtay yetişmişti. İfadelerinin işkence altında alındığına kanaat ederek hepsini tahliye etmişti. Peki Emniyetteki ve hapishanedeki yaşadıkları acılar nasıl unutulacaktı ?

Bu ülkenin gelecekleri olan çocuklarımızı, gençlerimizi koruyamıyoruz. Ülkemizin en kaliteli Üniversitesine konuşmacı olarak çağrılan kişiye karşı tepki göstereceklerini çok iyi biliyorlardı. Gençleri tahrik edip toplayacakları an gelmişti. Geleceğin bilim insanı adayı olan gençlerimiz böylece fişlenmiş olacaklardı. Yine çocuklarını ve gençlerini anlamak istemeyen anlayışlar sürüyor.

Manisa’dan söz edince şehirde iz bırakan bir insanı anmadan geçemedim. Bin dokuz yüz altmış üç yılında Mayısın son gününde bu dünyadan ayrılmıştı. Kerkük Türkmenlerinden olan genç, huzursuzluklardan dolayı memleketini terk ediyor. İran üzerinden Hindistan’a geçiyor. Bir gazetede Anadolu’da Mustafa Kemal isimli bir askerin mücadele etmek için çalıştığını okuyor. Ve kısa zamanda kararını veriyor. Anadolu’ya gidip mücadeleye katılmalıydı. Zaten birinci savaşta Osmanlı askeri olarak savaşmıştı.

Sevgilisi Meral ile beraber yollara düşerler İran üzerinde Anadolu’ya geçerler. Yüksek dağ yamaçlarından geçerek Kurtuluş ordusuna katılacaktı. Ne var ki bir uçurumdan geçerken Meral elinden kayar gider ve uçurumun dibine düşer. Artık sevgilisi Meral’siz yola devam eder. Amacına ulaşmaya kararlıdır. Kazım Karabekir’in ordusuna katılıyor. Savaş Türk ordularının lehine dönünce işgal güçleri kaçarken her yeri ateşe vermekteydiler.

Manisa’nın kurtuluşu sırasına alevler içindeki şehirden geçerken çam ağaçlarının çıra gibi yanmasına çok üzülür. Savaş bittiğinde kendine söz verir. Bu şehre gelip yanan ağaçlar yerine şehri ağaçlandıracaktı. Öyle yaptı. Manisa’ya geldi. Spil dağına kendisi bir barınak yaptı. Bir tahta ranza üzerinde uyuyor ve çok basit bir hayat sürdürüyordu. Manisa’nı soğuğundan çok etkilenmişti. Ne yapacağını bilemezken Selahattin Eyyubi’nin askerlerine anlattığı olay aklına geldi. Selahattin Eyyübi’ni askerleri bir savaş sırasında karşılarında tamamen zırhlı düşman askerlerinden korkup kaçıp komutanlarına durumu anlatıyorlar. Komutan kısa bir sessizlikten sonra askerlerine seslenir. Üstünüzdekileri çıkarın. Sadece şortlarıyla kalan askerler savaşı kazanıyorlar. Kendisi de soğuktan korkunca sadece şortuyla Yaz kış yaşamaya başlıyor ve soğuğu yeniyor. Ayağında lastik ayakkabılar, siyah şort , uzun saçı ve sakalıyla Spil dağını ağaçlandırıyor. Her gün saat on iki de top patlatıyor. Türkiye’nin ilk çevrecisi olarak kabul edilir. Manisa dağcılık kulübü üyesi oluyor. Manisa Tarzanı olarak tanınan Ahmet Bedevi’ye rahmet diliyorum.