Sıcak bir yaz gecesiydi. Anadolu’nun batısını ve Ege denizindeki adaları ve şehirleri etkileyen deprem, o zamana kadar çok rastlanmayan şiddette gerçekleşmişti. Bir yanardağın patlamasıyla başladı şehirleri ve yaşam alanlarını yer bir etti. Yaklaşık İki bin sekiz yıl önce. Lidya’nın başkenti Sardes ‘te O zamana kadar çok büyük emeklerle yapılmış olan, tapınaklar, saraylar, kamu binaları villa tipi evler ile halkın çoğunluğunun barındığı kerpiçten ve taştan yapılmış evler yıkıldı. Birbirlerine bitişik yapılan evlerin çatıları sazlarla örtülmüş olduğundan can kaybı büyük olmamıştı.

I M G 0430

Sardes’in savaşlara ve felaketlere karşı olan direnci ve dinamikleri ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Yeniden doğdu ve canlandı. Kısa zamanda eski günlerine döndü. Zamanla zirveye ulaştı ve yüz bin nüfuslu bir şehir olmayı başardı. Bu felaketten sonra, yıkılan binaların taşlarından ve mermerlerinden yapılmaya başlayan ve iki yüz yılda tamamlanan muhteşem bir yapı ortaya çıktı. SART GYMNASİUMU. Roma döneminin en büyük eseridir. Anadolu kentlerinde yapılan benzerlerinin en büyüğüdür. Roma İmparatoru Septımus Severus döneminde başlanan yapı tanrıça Artemis’e İmparatorun oğullarına, karısına, Roma Senatosuna ve Roma halkına adanmıştı. Yapılırken Sardes’li soylu iki zengin kadın bağışta bulunmuştu. Yapıdaki heykellerde ve süslemelerde Bozdağların oğlu Dyonisos teması işlenmişti. Sütunlar, sütun başlıkları ve bezemeleri muhteşemdi.

Gymnasium ‘un doğu tarafında Paleastra, yani spor alanı yer almıştı. Batı tarafında ise, bir hamam, soğuk su havuzu ve Latrina denilen aralarında duvar olmayan mermerden yapılmış tuvaletler bulunuyordu. Mermerin altından sürekli akıp giden su yolu şehirde kanalizasyonun olduğunu hatırlatıyordu. Burası sabahları kölelerin oturup ısıttıkları sonrada zengin köle sahiplerinin oturduğu, en önemlisi de saatlerce sohbet ettikleri bir alandı. Yanı başındaki hamam Roma kültürünün önemli bir yapısıdır. Romalılar sıcak suyu çok severlerdi günlerinin bir bölümünü burada geçirirlerdi. Sonrada soğuk su havuzuna girilirdi. Bu yapıların birlikteliği kültürlerin sentezlerinden ortaya çıkmıştı. Anadolu’nun öz malı olduğunu hatırlatır. Anadolu’nun çok kültürlülüğünü yansıtan, yaratıcı, çoğulcu toplumun yüzü olduğunu gösterir.

Bu muhteşem yapının önünde ya da doğu yönünde önceleri toprak olan bir spor alanı bulunuyor. Bu alanda gençler hem askeri alanda hem de Anadolu’da ve değişik yerlerde yapılan spor yarışmalarına katılmaları amacıyla yetiştiriliyorlardı. Gençler koşu, disk atma, cirit, uzun atlama, güreş, boks sporları yapıyorlardı. Genç sporcular daha doğrusu öğrenciler hangi sporu yapacaklarına göre vücutlarına zeytinyağı sürerlerdi. Bazen bal mumu, bazen de pudra ile örterlerdi. Bazen de zeytinyağı üzerini kumla kaplarlardı. Böylece vücuttaki teri ve sıvıyı kontrol altına alıyorlardı. Çalışmalar bittikten sonra soyunma odalarında tunçtan yapılmış bir aletle vücutları üzerinde birikmiş olan ter, yağ ve kirleri kazırlardı. Sonra hamama giderek deniz süngerleriyle sabunlanıp temizlendikten sonra soğuklama odasına geçerler orada biraz dinlenirler ve soğuk su havuzuna girerek kan dolaşımını hızlandırıp, dinçleşirlerdi. Bütün bu çalışmaları öğleye kadar tamamladıktan sonra öğleden sonra da Gymnasıumun ikinci katında Felsefe, Matematik ve Kimya dersleri alırlardı. Bu çalışmaların tamamına kızların ve kölelerin katılmaları yasaktı.

Spor çalışmaları müzik eşliğinde yapılıyordu. Spor vücut güzelliğini sağlarken ruh güzelliğini sağlamak için de müziğin kullanılması önemliydi. Ayrıca spora bir estetik, fiziksel uyum, zerafet ve ritim katılarak seyredilmesi hoş bir oyun ve güzel bir gösteri oluyordu. Yaşları büyük öğrenciler boks ve güreş karışımı olan Pankreas sporu yapıyorlardı. Bilinen en eski spor ise güreşti. Güreş ayakta ve yerde yapılıyordu. Zeytinyağı ya da balmumu sürülmüş vücutları tutarak spor yapmak bir hayli zordu. Bu sporu başarmak için bilgiye daha çokta teknik bir bilgiye ihtiyaç vardı. Gününü sporla ,müzikle ve Felsefe, Matematik öğrenmekle geçiren gençlerin hayata ve insanlığa nasıl baktıklarını anlamak zor değildi. Gençlik dönemlerini geride bırakmış olan Sardeslilerde Gymnasıuma gelerek, hafif spor yaparak, hamama ve soğuksu havuzuna girdikten sonra çevredeki dükkanlardan alış veriş yaparlardı. Ya da dinlenme salonlarında vakit geçirirlerdi. Toplantılar yaparlardı. Kitaplıklardan faydalanıp kitap okuyarak bilgi edinirlerdi.

Tüm bu yazdıklarımın iki bin yıl önce olduğunu şimdiki hayatlarımızla karşılaştırdığımızda ne kadar değerli olduklarını anlamak zor değil tabi ki, ancak hayatlarımıza ne kadar anlam kattığımızı da düşünmek zorunda kalıyoruz galiba…..