Neler yazılmaz ki kalemi elinize aldığınızda. Kalem bile bazen şaşırıyor. İsteksizliği bir yana, yazarsa o da üzülecek. İnsanların hastanelerde, çarşılarda, iş yerlerinde, caddelerde , sokaklarda yüzlerine bakın, gözlerine bakın anlamak istiyorsanız yazabilirsiniz. Uygun bir durumdaysanız bir kahve önüne oturun önünüzden geçen insan seline bakın, aşağıdan, yukarıya akıp gidiyorlar. Kimileri hızlı, kimileri ağır ve düşünceli. Banka önleri ve salonlarındaki insan yoğunlukları günün her saatinde değişiyor hepsinin de gözleri ışıklı sıra numaralarında.

Kimi insanlar sohbet edebiliyorlar. Kimileri de suskunlar. Belki de kendileriyle konuşuyorlar. Geçmiş yıllarını hatırlıyorlar, gelecekte neler olabileceklerini düşünüyorlar biraz da endişeli olarak. Kimileri de elindeki telefona dalıp gitmiş, arada gülümsüyor, bazen küçük mimikler, bazen gergin yüzleriyle sosyal medya dedikleri renkli dünyanın sokaklarında geziyorlar yorulmadan, sıkılmadan, usanmadan sokaktaki insanlardan çok uzaklarda oluyorlar, önünden geçen araçların gürültülerini umursamadan birkaç zaman belki de mutluluğu arıyorlar.

Kimi insanlarımızda daha çok orta yaş üzerinde olanlar kendileri için düzenlenmiş mekanda büyük gürültüleri fark edemeden sabahtan akşama kadar oturdukları yerden kalkmadan konken dedikleri oyuna dalıp gidiyorlar. Yada kağıt oyunlarına yoğunlaşıp parmaklarını masalara vurarak ve kağıtlara kızarak, bağırarak, argo kelimeleri kullanarak zamanı geçirdiklerine inanarak akşam vakitlerine ulaşıyorlar. Salondaki büyük televizyon açık olmasına rağmen sesini duymak mümkün değil. Görevliler çay ve diğer içecekleri servis ediyorlar. Bazen de azarlanarak hatta gönülleri kırılarak.

Okulların yoğun olduğu yerlerde öğle aralarında çevredeki sokaklarda henüz heyecanlarının tadına varamamış çocuklarımız. Kendilerini ifade etmeye çalışıyorlar ellerindeki sigaralarla, ilgi çekebilecek giysileriyle, ancak kendilerinin anlayabildikleri şakalarıyla, park eden araçların aralarında, evlerin merdiven basamaklarında, kaldırım kenarlarında oturarak zaman geçiriyorlar. Bazıları bir iş hanının kapalı koridorunda sanki hayatlarının vazgeçilmezi sigaralarıyla çevrelerindekileri umursamadan zamanlarını geçiriyorlar.

Sokakların ve caddelerin kralları motosikletliler, bazen ilginç gösterileriyle bazen hayatlarını tehlikeye atarak beraberlerindeki arkadaşlarıyla zamanı geçirmeye çalışıyorlar. Polislerin ciddi kontrollerine ve kestikleri cezalara rağmen bir türlü kurallara uymayan gençlerimiz çocuklarımız. Ceza parasını ailelerinin ödemek zorunda kaldıklarının ne anlama geldiğini bir türlü anlayamadan her zamanki akrobatik hareketler yapmayı sürdürüyorlar ve hayatlarını tehlikeye atmaktan vazgeçmiyorlar. Belki de onlarda kendileri böyle ifade etmek istiyorlar. Fark edilmelerini istiyorlar.

Şehrin kafeler caddesinde zamanlarını geçirmeye çalışanlarda oturdukları masalarında kendilerine has davranışlarıyla ilgi çekmek istiyorlar. Tükettikleri çay ve kahvelerin ücretlerinin bir hayli pahalı olduğunu düşünüyorum. Böyle ortamlarda bile birbirlerine okudukları bir kitaptan, izledikleri bir filimden, bir şiirden, bir yazardan, bir bilim insanından, iyi bir spor insanından, servis yapan gencin çalışmak zorunda kalmasından söz etmelerine rastlayan var mı bilemiyorum.

Burada kimseyi eleştirmiyorum. Aslında bir çok insanımız durumun farkında. Özellikle çocuklarımızı kesinlikle eleştirmiyorum. Ancak üzüldüğümü söylemeliyim. Işık hızıyla değişen dünyamızda çocuklarımızı doğru anlamaya çalışmalıyız. Zamanın ne kadar değerli bir varlık olduğunu hatırlayarak.