5 Aralık, Türkiye Cumhuriyeti'nde kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığı ve tarihimizde önemli bir dönüm noktası olan Dünya Kadın Hakları Günü'nün simgesel tarihidir.
Bu gün, Cumhuriyetimizin kurucu değerlerinden olan toplumsal eşitlik idealinin somut bir göstergesidir. Ancak bu tarihi kazanım, günümüz kadınlarının hâlâ mücadele ettiği eşitsizlik ve ayrımcılık gerçeğini gölgelemez. Bu özel gün, elde edilen hakları kutlarken, aynı zamanda eşitliğe giden yolda atılması gereken adımları da kararlılıkla hatırlatır.
Kadınların siyasetten iş dünyasına, akademiden sanata kadar her alanda karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmesi, sadece bir adalet meselesi değil, daha iyi yönetişim için bir gerekliliktir. Kadınların getirdiği farklı bakış açıları, daha dengeli, kapsayıcı ve uzun vadeli çözümler üretilmesini sağlar. Meclis sıralarındaki, yönetim kurullarındaki ve üniversite kürsülerindeki kadın sayısının yetersizliği, toplumun potansiyelinin yarısından vazgeçmek anlamına gelir.
Çalışma hayatında kadınlar, görünmez engeller olan "cam tavanlarla" ve aynı işe rağmen erkek meslektaşlarından daha düşük ücret alma gerçeğiyle mücadele etmektedir. Kadınların kariyer basamaklarında yükselmelerinin önündeki en büyük engellerden biri, annelik ve bakım yükünün sadece kadına ait bir sorumluluk olarak görülmesidir. Devlet politikaları ve kurumsal uygulamalar, babalık izni gibi destekleyici mekanizmalarla bu yükü paylaşılabilir hale getirmeli, böylece kadınların profesyonel gelişimlerinin önü açılmalıdır.
Kadına yönelik şiddet, ne yazık ki hala en temel ve acil çözülmesi gereken sorunların başında gelmektedir. Kadınların sadece sokakta değil, evlerinin içinde bile kendilerini güvende hissetmemeleri, bir toplumun başarısızlık göstergesidir. Yasalar ve sözleşmeler bu konuda net olsa da, asıl çözüm, zihniyet dönüşümünde yatmaktadır. Ceza indirimlerinin önlenmesi ve şiddeti meşrulaştıran kültürel kodların sorgulanması, bu mücadelenin temelini oluşturur.
Dünya Kadın Hakları Günü, geçmişten aldığımız güçle geleceği inşa etme kararlılığımızı pekiştirmelidir. Eşitlik, bir lütuf değil, doğuştan var olan bir haktır. Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras, sadece kağıt üzerinde değil, hayatın her alanında kadın ve erkeğin eşit haklara, fırsatlara ve saygıya sahip olduğu bir toplum düzenidir. Bu mücadele sadece kadınların değil, daha adil, huzurlu ve gelişmiş bir toplum arzulayan herkesin omuzlarında yükselmelidir.