Türklerin o zaman ki tarihe göre 848 yıl önce geldikleri Anadolu çok değerli medeniyetler yaşamıştı. Anadolu’daki son devlet olan Osmanlı birinci dünya savaşına sonradan katılmıştı. O zamanın en güçlü donanmasına sahip olan İngiltere İstanbul yolunu açmak istiyordu. Aslında Karadeniz’e çıkarak savaş sırasında müttefikleri Rusya’da başlamış olan Bolşevik ihtilalini bastırmak istiyordu. Karadeniz deki Bolşevikleri destekleyen Potemkin zırhlısını batırıp, Rus çarlarına yardım edeceklerdi. Ama olmadı. Mustafa Kemal isimli komutan savunmada harikalar yaratmıştı. Kısa zaman sonunda Rusya da Bolşevikler ülke yönetimini ele geçirmişlerdi. Çanakkale savunmasının tartışmasız katkısıyla.

Almanya ateş kesi imzalayınca müttefiki Osmanlı da yenik sayıldı. İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ülkemize asker çıkardılar. Mondros mütarekesi gereği Osmanlı orduları dağıtılmıştı. Yunanlılar Ege ye İzmir’den başlayarak asker çıkardılar. İngilizlerden çok büyük destek almışlardı. Yunan askerleri Salihli Cephesini bir yıl üç ay aşamadılar. Bu zaman içinde yine Mustafa Kemal arkadaşlarıyla birlikte Anadolu halkını vatanlarını kurtarmaları için kongreler yaparak harekete geçirmek istiyorlardı. Bu anlamda Salihli direnişi kurtuluş savaşında ciddi bir başarı sağlamıştı. Meclis kuruldu ve asker toplanmaya, silahlandırmaya başlandı. Şimdi sıra Rusya’daydı Onlarda bize silah, savaş malzemeleri yardımı yaptılar. İnebolu’dan Salihli’ye kadar silah geliyordu.

Büyük şairimiz Nazım Hikmet bu büyük savaşın hikayesini Kuvayı Milliye Destanı olarak yazmıştı. O zamanki halkımızı ve savaşa katılanların ağzından şöyle anlatıyordu. ’’Onlar ki toprakta karınca , Suda balık, Havada kuş kadar çokturlar. Korkak, Cesur, Cahil, Hakim ve çocukturlar. Ve kahreden ki yaratan ki onlardır. Destanımızda yalnız onların maceraları vardır. Demir, kömür, şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bir cümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanusun ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur. Bir şafak vakti, karanlığın kenarından, Onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman ‘’

Yaz mevsimi bitmek üzereydi. Her şey Mustafa Kemal’in istediği gibi gidiyordu. Şafak hemen hemen de sökmek üzereydi. Bu an yeni bir ülkenin var olmasının başlangıcı olabilirdi. Çevresinde kurtuluş mücadelesine katılan arkadaşları vardı. Bu saldırıda Türk ordusunda 325 top, 5 Tayyare, 2800 mitralyöz, 2500 kılıç ve 186325 pırıl pırıl insan yüreği vardı.

‘’Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki, şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden, güzel ve rahat günlere inanıyordu. Gülen bıyıklarıyla duruyordu mavzerin yanında. Birden bire beş adım ötede O’ nu gördü, Paşalar O’ nun arkasındaydılar.

O’ saati sordu.

Paşalar ‘’Üç’’ dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar eğildi durdu.

Bıraksalar ince uzun bacakları üzerinde yaylanarak. Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak, Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.’’ Böyle başlamıştı büyük medeniyetler yaşamış bir halkın yeniden dirilişi. Büyük taarruz böyle başlayıp, Başkomutanın emriyle Akdeniz’e kadar sürecekti. Bozulan Yunan ordusu şehrimiz Salihli den Beş Eylül günü geçecekti, giderken her yeri yakarak kaçanlar İstasyonda durdurulup, beklerken bir bilgi alıp askerlerimizi şehit etmişlerdi. Kaçış İzmir de son buldu. ‘’Kayserili bir nefer yanan şehrin kızıltısı içinden gelip öfkeden, sevinçten, ümitten ağlaya ağlaya Güneyden , Kuzeye, Doğudan Batıya koşarak Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i. Bu güzel ve muhteşem ülkeyi bizlere armağan eden Mustafa Kemal ve arkadaşlarına minnettarım. Türk halkının tarihten ders çıkartarak geçmiş günleri bir daha yaşamaması dileğimle…….