Gerçeğine saatlerce bakabileceğimiz ağaca, ormana üstelik de bütün güzelliği ile yanı başımızda dururken, özledikçe ekrana kilitlenip yüksek çözünürlükteki ultra doğa fotoğraflarına bakmakla yetinenlerden misin?

Kuş seslerini gökyüzüne, yola bakarak dinlemek, dinleyerek yürümek dururken, videolardan kuş sesini açıp ruhunu bu şekilde arındırmaya çalışanlardan mısın?

Hayatındaki eksik adrenalini bir tıkla korku filmi içinde arayanlardan mısın?

Anlamlı bir cümle bir söze ihtiyaç hissettiğinde üstelik gerçekliğine bakmadan üstelik bütünü okumadan, kâğıt kokusunu içine çekmeden, bir kitabın sayfalarından parmaklarını mahrum bırakarak, bir tıkla kopyala yapıştır yapanlardan mısın?

O an ne lazımsa, hayatın tamamına dokunmak, bakmak, hayatın tamamını okumak dururken sadece bir bölümünü bir tıkla kesiverenlerden misin?

Hayatı janjanlı ambalajlanmış paketlere itiş tepiş sığdırıp bize sunuyorlar ve biz de bu kolaycılığa gönüllü teslim oluyoruz, bir tıkla gökyüzüne, güzelliğe rahatlığa, huzura, dostluğa kavuştuğumuza bizi ne güzel inandırıyorlar. Belki de bizler bu yaldızlı yalana bilerek inanarak kanıyoruz “sanal mutluluklara” aldanmayı tercih edip, zamanı hiç düşünmeden yapaylığa peşkeş çekiyoruz... “Hayatta en değerli olan zamandır kime hediye ettiğine dikkat et” diye uyarana haksız diyebilir misin?

Giderek bilinçsiz tüketimin esiri oluyoruz, bu kolaycılık bizleri tüketeceğimizden daha fazlasına itiyor, beraberinde bizi yapay mutluluğun ortasına çırılçıplak bırakıveriyor.

Tembellik hızla bilinçsiz tüketime neden olurken, yapay güzellik anlayışını da beraberinde tetikliyor.

Farkında mısın? Güzellik denince akla artık dış görünüş geliyor, yıllarca dizisiyle, modasıyla, bilinç altlarına enjekte edilen bu anlayış günümüzde meyvelerini fazlasıyla verdi. Etrafına dikkatli bakarsan gençliğe yeni evrilen çocukların makyajla orta yaş civarında göründüklerinden habersiz, her gün podyuma çıkar gibi giyinmeleri, senin de içinin burkulmasına neden olmuyor mu?

En acı olanı da giderek güzellik anlayışımızın tek tipe dönüşmüş olması, aynı kaş, aynı burun, gülünce mimikleri olmayan aynı yüzler, yapay güzellik merakı, algılarımızla dibine kadar ne de güzel dalgasını geçiyor!

Korkarım ki zamanla filmlerde izlediğimiz uzaylılar gibi, her baktığımız yerde herkes kendini görecek ve bu hızla gidilirse insanlar birbirini tanımak için sırtlarına adını yazıp gezmek zorunda kalacak...

İstiyoruz ki yorulmadan emek vermeden her şeye ulaşabilelim...güzellik bu kadar kolay ulaşılabilen bir şey mi? İçi bilgi ve kültürle doldurulmayan, merhamet ve vicdanla yoğrulmayan, sadakat ve vefa ile bezenmeyen güzelliğin tuzsuz bir yemekten farkı var mı?

Düşüncelerimiz tek tip, güzellik anlayışımız tek tip, tembelliğimiz aynı, bilinçsiz tüketimimiz benzer, acılarımız ayrı ama tepkilerimiz aynı, “bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir” diyen Foucault’u düşünmenin yorucu bir eylem olduğunu var sayarsak anmamız yeterli olacak.

Karşımızdakinin derdini dinlemek yerine, cep telefonunun markasına kafa yoruyorsak biraz durmamız lazım!

Bir dostun acısını paylaşmaya giderken, o evdeki koltuk takımının modeli ve rengi daha fazla dikkatimizi çekiyorsa biraz durup daha fazla düşünmemiz lazım!

Bir de şunu düşün, fazla mesai yapan ünlem, noktaya bakınca ne hisseder?

Yoksa sen de bedenim yorulmasın, ruhumun ne hali varsa görsün diyenlerden misin?

Sahi sen hâlâ elini uzatınca bir tıkla gerçeğe dokunabildiğini düşünenlerden misin?