Bazı insanlar vardır; sabah gözünü açar açmaz yeni bir hedefe atılır. Düşünmeden konuşur, sonucu görmeden harekete geçer. Kimi zaman buna azim denir, kimi zaman da tez canlılık. Peki, bu özellik bizi güçlendiren bir yetenek mi, yoksa içimizi kemiren bir sabırsızlık mı?
Tez canlılık; halk arasında çokça karşılaştığımız, çoğu zaman da gururla dillendirdiğimiz bir özellik. Ancak işin bilimsel yönüne baktığımızda bu durum dürtüsellik (impulsivite) ve düşük sabır toleransı ile ilişkilendiriliyor. Beynin özellikle frontal korteks bölgesi bu davranışları düzenler. Araştırmalar, bu yapının gelişiminin bireyler arasında farklılık gösterdiğini, bu nedenle bazı kişilerin daha aceleci ve fevri olduğunu ortaya koyuyor.
Peki tez canlılık “tedavi edilir” mi? Belki tıbbi bir hastalık değil ama kesinlikle yönetilebilir. İşte ruhumuzu dinginleştirecek bazı yöntemler:
1. Farkındalık (Mindfulness): Zihinsel yavaşlamayı öğretir. Anı yaşamak, iç sesimizi duymayı sağlar. Günde yalnızca 5 dakikalık bir nefes egzersizi bile mucizeler yaratabilir.
2. Günlük Tutmak: Duygu ve düşünceleri kağıda dökmek, hızlı kararların nedenlerini anlamamıza yardımcı olur. Yazmak, zihinsel hızımızı yavaşlatır.
3. Öncelik Listesi Oluşturmak: Yapılacak işler listesiyle önemli olanı acil olandan ayırabiliriz. Tez canlılık çoğu zaman "her şey şimdi olsun" sanrısından beslenir. Oysa ki her şeyin bir vakti vardır.
4. Doğayla Temas: Toprağa basmak, kuş sesini dinlemek, rüzgârı hissetmek… Doğa, sabrın öğretmenidir. Araştırmalar, doğa ile düzenli temasın zihinsel esenliği artırdığını ve dürtü kontrolünü desteklediğini gösteriyor.
5. Profesyonel Destek: Özellikle bilişsel davranışçı terapi (BDT), aceleci tavırları dönüştürmede etkili bir yoldur. Kişi, refleks gibi gelişen davranışlarını fark ederek yerine bilinçli kararlar koymayı öğrenir.
Zaman, sabırla barışanın yanında akar. Tıpkı demirci ustasının körüğü gibi: Rüzgârı iyi yönlendirirse demiri işler, yoksa sadece kıvılcım çıkar. Tez canlılık bir karakter özelliği olabilir; bastırmak değil, dönüştürmek gerekir. Hayat bir yarış değil, bir yürüyüştür. Bazen en güzel şeyler, beklemesini bilenlere gelir. Kendimize bir nefeslik yer açalım. Çünkü bazen en çok, durduğumuzda büyürüz.