Bu yaz hava sıcak gibi değil, adeta sobanın içindeyiz. Gölge bile kendini güneşe atmaya utanıyor. Ama insan aklı varsa çare de bulur, ferahlığı da…

İlk kural: su, su ve yine su.
“Su, her şeyin anasıdır.” diyor Pisagor. Bedenin de ruhun da suya ihtiyacı var. Limonlu su, reyhanlı buz, gül aromalı içecekler... Sadece boğazdan değil, kalpten de serinletir insanı. İç iç bitmez, yudum yudum huzur verir.

İkinci kural: gölge ve gölgede sessizlik.
Ahmet Haşim’in dediği gibi: “Gölge, yazın şiiridir.” Gölgenin altına otur, sus, dinle... Rüzgâr gibi geçip giden düşünceler seni yormasın. Yazın sıcağında bazen sadece oturmak bile bir sanattır.

Üçüncü kural: hafiflik.
Ünlü düşünür Montaigne der ki: “Hayatı hafif yaşamak, mutluluğun anahtarıdır.” Bu yaz ağır yemeklerden, ağır düşüncelerden, ağır adamlardan uzak dur. Tabağına karpuz koy, ruhuna şiir. İnce bir yaz elbisesi gibi yaşa; uçuş uçuş, dertsiz tasasız.

Dördüncü kural: uyum ve uyumak.
Gibi gibilerin sıcağında öğle uykusu nimet gibidir. Zaten Eflatun da demiş: “Ruh dinlenmeden düşünce gelişmez.” Bir saatlik şekerleme bile insanı yeniden başlatır. Gölge, meltem, hafif bir yel ve gözleri kapamak... Hepsi yazın gizli hediyesi.

Beşinci kural: sevgi.
Sıcağı unutturan tek şey: bir bakış, bir gülüş, bir hatırlanma. Yazın ortasında gelen bir mesaj, bir dost sesi, bir gönül selamı... İnsanı klimadan daha fazla serinletir. Çünkü kalp serinleyince beden zaten huzur bulur.

Ve unutma: Yaz, gölgede dinlenmek gibidir. Serinliğin kıymetini bilene, her esinti bir ödüldür.