Geçtiğimiz günlerde TBMM’ye sunulan bir torba yasa teklifi, yalnızca bir grup şirketin çıkarlarını değil; milyonlarca insanın yaşam hakkını, toprağını, suyunu ve havasını doğrudan tehdit ediyor. 13 Haziran 2025 tarihli bu teklif, zeytinlikleri, ormanları ve meraları enerji ve maden şirketlerine açmayı amaçlıyor. Üstelik bunu, çevresel denetim mekanizmalarını etkisizleştirerek, halkı ve yerel yönetimleri devre dışı bırakarak yapmaya hazırlanıyor.

Bu yasa, doğrudan Salihli’nin de meselesidir. Çünkü Salihli, Gediz Ovası’nın kalbinde yer alır. Verimli toprakları, binlerce yıllık zeytin ağaçları, bağları, meraları ve yeraltı suları, bu yasa ile tehdit altına girmektedir. Zeytinlik alanlarda maden faaliyetine izin verilmesi; zeytinin değil, kömürün ve kâr hırsının bu topraklara hükmetmesi demektir.

Üstelik yasa yalnızca tarım alanlarını tehdit etmiyor. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerini tamamen işlevsizleştiriyor. Artık bir şirket maden aramak istediğinde “ÇED olumlu kararı” beklemeden faaliyete başlayabilecek. Devlet ormanlarında 36 aya varan süreyle bedelsiz izinler verilebilecek. Zeytin sökülecek, yerine "eşdeğer bahçe" kurulması gibi gerçeklikten uzak bir gerekçe sunulacak. Yani sadece doğa değil; akıl ve hukuk da delik deşik edilecek.

Bu yasa çıkarsa, Akbelen’de yaşananlar bir başlangıç olacak. Yatağan’ın zeytinlikleri şirketlere teslim edilecek. Aynı şey yarın Gölmarmara’da, Alaşehir’de, Salihli’de de yaşanacak.

Zeytin ağacı, sadece meyve veren bir bitki değildir. O, bu toprakların belleğidir. Direncidir. Kök salmış bir yaşam biçimidir. Binlerce ailenin geçimidir. Geleceğimizdir.
Bize düşen, rant için değil, yaşam için yasa isteyen bu zihniyete karşı durmaktır.

Çünkü doğayı kaybedersek, nefes alacak tek bir alanımız kalmaz.
Çünkü zeytini kaybedersek, kökümüzü kaybederiz.

Ve bir kez daha hatırlatıyoruz:
Zeytin kıyımı, yaşam kıyımıdır.