Geçtiğimiz günlerde TBMM'de kabul edilen 7553 sayılı Kanun ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 46. maddesinde yapılan değişiklik, turizm sektöründe çalışan emekçilerin hafta tatili hakkına açıkça kısıtlama getirdi. Değişiklik ile birlikte artık, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından turizm işletmesi belgesi verilen konaklama tesislerinde çalışan işçilere, hafta tatili dört gün içinde bir başka tarihte kullandırılabilecek.

Yasaya eklenen düzenleme şöyle:

“Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından turizm işletmesi belgesi verilen konaklama tesislerinde çalışan işçilerin bu fıkra kapsamında hak kazandığı hafta tatili, işçinin yazılı talebi veya onayı ile hak kazandığı günü takip eden dört gün içinde kullandırılabilir. Bu halde işçinin hak kazandığı hafta tatilinde yaptığı çalışmaların günlük normal çalışma süresi kadarlık kısmı fazla çalışmanın hesabında dikkate alınmaz. İşçi verdiği onayı otuz gün önceden işverene yazılı olarak bildirimde bulunmak kaydıyla geri alabilir.”

Bu cümleler masum gibi görünse de uygulamada işçinin dinlenme hakkının fiilen ertelenmesi ve hatta ortadan kalkması anlamına geliyor. Bu durum da basında turizm işçilerinin “11 günde 1 gün” hafta tatili olacağı şeklinde yorumlanıyor. Turizm sektöründe işçiler çoğunlukla mevsimlik ve güvencesiz çalışıyor; işveren karşısında yazılı “onay” verme ya da “geri alma” gibi hakları fiilen kullanmaları son derece zor.

Oysa hafta tatili, sadece bir istirahat değil; aynı zamanda çalışanların sağlığı, sosyal yaşamı ve verimliliği için vazgeçilmez bir haktır. Dünya Sağlık Örgütü, ardışık çalışmanın uyku düzenini bozduğunu, zihinsel yorgunluk ve depresyona yol açtığını, iş kazası ve kronik hastalık risklerini artırdığını yıllardır ifade ediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü ise düzenli dinlenmenin bir insan hakkı olduğunu ve tüm çalışanlara eşit şekilde tanınması gerektiğini vurguluyor.

Dahası, bu düzenleme ile hafta tatilinde yapılan çalışma, fazla mesai sayılmaktan da çıkarılıyor. Yani işçi hem dinlenemeyecek hem de bu çalışmasının karşılığını alamayacak. Bu durum açıkça Anayasa’nın 50. maddesinde güvence altına alınan dinlenme hakkı ile de çelişiyor.

Turizm sektörünün mevsimsel yoğunluğu bir gerçek. Ancak bu yoğunluk, işçinin bedensel ve ruhsal sağlığını hiçe sayarak değil; planlı iş gücü politikaları ve insanca çalışma koşullarıyla yönetilmelidir. Mevzuat, işverenin yükünü hafifletmek adına işçinin yükünü artırmamalıdır.

Sendikalar, meslek örgütleri ve hukukçular olarak bu düzenlemeyi görmezden gelirsek, benzer hak gerilemeleri başka sektörlere de sıçrayabilir. Bugün turizm işçisinin hafta tatili erteleniyor; yarın başka bir sektörde başka bir hak sessizce geri alınabilir.

İnsana yakışır iş koşulları, sadece maaşla değil; dinlenme hakkı, adaletli çalışma saatleri ve sömürüsüz bir emek düzeniyle mümkündür. Turizm emekçileri dört gün sonra belki boş bir odaya değil, ama çöken bir sağlığa, artan yorgunluğa ve azalan yaşam kalitesine dönecek.

Yıldıray ÇIVGIN, LL.M.