Saçına düşen beyazı geri alamazsın.


Ne kadar boyarsan boya, o beyazın hikâyesi kalır orada — yaşanmışlığın, gecelerin, pişmanlıkların ya da bilgeliklerin izidir o. Aynı şekilde, geçmişte söylenmiş bir söz, kırılmış bir kalp, kaçırılmış bir fırsat da geri alınmaz. Zaman, ileriye doğru akan bir nehirdir; suyun yönünü değiştiremezsin ama küreğini nasıl kullanacağını sen belirlersin.

Ünlü düşünür Sokrates, “Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez.” derken aslında bunu anlatıyordu. Yaşamı ciddiye almak, geçmişin ağırlığına değil, bugünün değerine odaklanmaktır. Çünkü hiçbir pişmanlık, bir dakikayı bile geri getiremez.

Albert Camus der ki: “Hayat, şu andan ibarettir. Gelecek, sadece o ana nasıl davrandığına göre şekillenir.” Bu yüzden geçmişteki hataları bir yük değil, bir öğretmen olarak görmeli insan. Beyaz saçın, yılların değil, tecrübelerin simgesidir.

Bazıları hayatı bir oyun sanır, sürekli erteler, “Yarın başlarım.” der. Oysa Nietzsche’nin dediği gibi, “Yaşamı ciddiye almak, ona sanat eseri gibi yaklaşmaktır.” Sanatçı, her fırça darbesini özenle atar. Biz de öyle olmalıyız; çünkü hayat, silgiyle düzeltme imkânı olmayan bir tuvaldir.

Bugün gül, bugün sev, bugün affet.
Çünkü yarın beyaz bir saç daha düşecek,
ve sen, bir kez daha anlayacaksın:
Ne saçın siyahını, ne de geçmiş sevdalarını geri alabilirsin.