Son günlerde tartışmalı Keşmir bölgesinde tırmanan gerilim sonucu Keşmir krizinin tarafları karşılıklı olarak birbirlerinin vatandaşlarına yönelik vizeleri iptal etti. Taraf ülkelerden Hindistan’ın Perşembe günü bir su paylaşım anlaşmasını askıya alması ve 26 kişinin ölümüne neden olan saldırıyla ilgili olarak İslamabad yönetimini işaret etmesi tüm gözlerin Pakistan’a çevrilmesine sebep oldu. Elbette ki bu gündemin ışığında Pakistan’ın tarihsel köklerini incelemeden geçmek doğru olmayacaktır. 15 Ağustos 1947 tarihinde kurulmuş genç bir ülke olmasına rağmen kökleri oldukça eskiye dayanan Pakistan’ın tarihine birlikte göz atalım:
Nüfusunun yüzde 95’ten fazlasının Müslüman olması vesilesiyle dünyada en çok Müslüman nüfusa sahip ikinci ülke konumundaki Pakistan, Hint Müslümanları tarafından iki ulus teorisi temelinde oluşturdukları bir devlet olarak kurulmuştur. İslami esaslar üzerine kurulan ilk modern ulus devlet olan Pakistan’ın hayat bulduğu topraklara İslam’ın gelişi Hicrî 92 senesine (Milâdî 711) kadar uzanmaktadır. Emevî Halifesi Velîd bin Abdülmelik döneminde doğu bölgelerinin fetihlerinden sorumlu Irak valisi olarak görev yapan Haccâc bin Yusuf'un Sind bölgesine gönderdiği yeğeni Muhammed bin Kâsım, kısa sürede burada arka arkaya yaptığı başarılı fetihlerle Sind beldelerini birer birer ele geçirmiş, buralara ciddi bir Müslüman nüfusu yerleştirerek bölgenin İslâmlaşmasına katkı sağlamıştır.
Ancak bu coğrafyada İslam’ın kitlesel anlamda yayılışı, 11. yüzyılda Gazneliler Devleti'nin kurulması ile başlamıştır. 1000-1027 yıllarında Pencap'a yaptığı 17 seferle İslamiyet'in yayılışına büyük bir ivme kazandıran Gazneli Mahmud döneminde, özellikle Sufi düşüncesine bağlı İslam bilginleri bölgede İslamiyet'in yayılmasında etkili olmuşlardır.
Gaznelilerden sonra Gurlu hükümdarı Gurlu Muhammed tarafından Hindistan'da Müslüman yönetiminin temelini atıldı. 1206'da Bahtiyar Halaci, Müslümanların Bengal'i fethine öncülük ederek İslam'ın en doğuya yayılmasını sağladı. Ghurid İmparatorluğu kısa süre sonra Memlük hanedanının kurucusu Kutbiddin Aybek tarafından yönetilen Delhi Sultanlığı'na dönüştü. Delhi Sultanlığı'nın kurulmasıyla İslam Hind Yarımadası'nın çoğu bölgesine yayıldı.
Hint Yarımadası’nda kurulan bir diğer İslam uygarlığı Babürlüler olmuştur. Orta Asya ve Afganistan bölgesinden gelerek Hindistan’ı kendisine anayurt yapmak isteyen Çağatay Türklerinden Bâbür Şah, büyük uğraşı ve başarısızlıklardan sonra burada kalmaya ve Bâbürlüler Devleti’ni (1526-1858) kurmaya muvaffak olmuştur. Bâbür Şah, hâkim olduğu yerlerde çok güçlü bir sistem kurmaya çalışmışsa da bölgenin özel yapısı sebebiyle bunda istediği başarıyı elde edememiştir. Oğlu Hümâyun’un zamanı da çalkantılarla geçmiştir. Ancak bu ikisinin ortaya koyduğu azim ve çaba meyvesini vermiş, üçüncü hükümdar Celâleddin Ekber Şah zamanında Hindistan’ın tamamı Türk hâkimiyetine girmiştir.
Babası Ekber Şâh’ın ölümüyle Hükümdarlığı üstlenen Şah Cihângîr, babası kadar güçlü ve yetkin olmamakla birlikte ülkenin üzerine oturduğu sistemin güçlü olması sebebiyle idarede ciddi sıkıntı yaşamadı. Ancak bu süreçte devlet artık gerilemeye başlamış, Evrengzîb Âlemgir dönemine kadar bunalımlı yıllar geçirilmiştir. Ancak Ekber Şah yıllarında olduğu gibi bu yıllarda da mimari faaliyetler bakımından oldukça zengin bir süreç yaşanmıştır. Özellikle bu süreçte inşa edilen Taç Mahal bu mimari faaliyetlerin zirve yaptığının en önemli kanıtıdır. Şah Cihân’ın 1631 yılında çok sevdiği eşi Ercümend Bânû Mümtaz Mahal’i kaybedince onun anısına yaptırdığı Taç Mahal, tarihi önemi, mükemmelliği simgeleyen mimari yapısı, kültürel mirası ile dünyanın dünyanın en güzel eserlerinden biri olmuştur. Ağra Kalesi’ndeki odasından merhum eşinin türbesini seyreden Şah Cihan’ın bedbinliğe varan hayatı Babürlü devleti için hiç de iyi neticeler vermemiştir. Ancak sonsuz sevgiyi ifade etmek üzere inşa edilen Taç Mahal onun tüm kusurlarını örtmeye yeter güzelliktedir.
Şah Cihân’ın hastalanmasıyla başlayan taht kavgalarının galibi Mümtaz Mahal’in oğlu Evrengzîb Âlemgir olmuştur. Büyük aşkın bereketi denilebilecek derecede samimi bir Müslüman ve ilim sahibi bir hükümdar olan Evrengzîb güçlü bir padişahlık dönemi geçirmiş ve devleti 48 yıl yönetmiştir. Onun usta yönetimi sayesinde devlet parçalanmaktan kurtarılmıştır. Evrengzîb’in vefatıyla başlayan taht kavgalarında oğlu Muazzam, Bahadır Şah adıyla hükümdarlığını ilan etmişse de bu tarihten sonra Babür Devleti, bünyesinde yaşanan taht kavgaları ve iç karışıklıklar sonucunda günden güne gücünü kaybetmiştir.
Hint yarımadasında Babür İmparatorluğu’nun giderek gücünü kaybetmesi sömürge devletlerin bölgeye yerleşmesine imkan sağladı. İlk olarak Portekizliler eski Hindistan’a gelerek buraları sömürmeye başladı. Portekizlerin ardından bölgeye gelen İngilizler yönetim boşluğundan yararlanarak 1757 yılından itibaren Hint Yarımadası’nda yavaş yavaş koloniler kurmaya başladı.
1858 yılında bölgenin kontrolünü tamamen eline geçiren İngilizler, kendi nüfuzları altında bir sömürge krallığı kurdu. Bu krallıkta yönetimin başında Hindu bir prens olsa da sahne arkasında İngiliz lordlar vardı ve ülke yönetimi onların elindeydi. Bu yeni krallıkta nüfusun yüzde 25’ini oluşturan Müslümanlar azınlıktaydı. Müslümanlar yönetimlerde ve sosyal hayatta adeta yok sayılıyordu. İşte bu nedenle Müslümanlar örgütlenmeye ve ayaklanmaya başladı.
Müslümanların liderlerinden olan Şir Seyid Ahmed Han 1906 yılında Tüm Hindistan Müslümanları adlı partiyi kurdu. Kısa zamanda Hindistan’da büyük bir güce kavuşan bu partinin liderliğine 1913 yılında Pakistan’ın kurucusu olarak tarihe geçecek olan Muhammed Ali Cinnah seçildi. Gandi’nin İngiliz emperyalizmine karşı başlattığı ayaklanmaya Müslümanlar da destek verdi. Ancak bu duruma rağmen Müslümanlar ve Hindular bir yol ayrımına girmişti. İngilizler’in bölgeden çekileceklerimi ve yönetimi devredeceklerini açıklamasının ardından ülkedeki Müslümanlar kendi ülkelerini kurma fikrini daha çok benimsemeye başladı.
Nihayet 14 Ağustos 1947’de bağımsız Pakistan’ın kurulduğu Muhammed Ali Cinnah tarafından Karaçi şehrinde tüm dünyaya ilan edildi. 1956 yılında ise Pakistan’ın yönetim şekli cumhûriyet olmuştur.