29 Mayıs 1453, yalnızca bir şehrin değil, tarihin akışının değiştiği gündür. Fatih Sultan Mehmet’in öncülüğünde Osmanlı ordusu, Bizans İmparatorluğu’nun kalbi olan İstanbul’u fethederek hem bir çağı kapatmış, hem de yeni bir çağın kapılarını aralamıştır. Bu büyük zafer, Orta Çağ’ın sonu ve Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edilir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethederken sadece güçlü bir orduya değil, üstün bir stratejiye de sahipti. Genç yaşına rağmen ileri görüşlüydü; şehri kuşatmadan önce Rumeli Hisarı’nı inşa ettirerek Bizans’a Karadeniz’den gelecek yardımı kesti. Dönemin en büyük toplarını döktürerek surları aşabilecek güce ulaştı. Haliç’in girişine çekilen zinciri aşmak için gemileri karadan yürütmesi, savaşın seyrini değiştiren hamle oldu. Aynı zamanda askerlerine moral ve disiplin aşılayarak kuşatma boyunca kararlılığı korudu. Diplomasiyle Venedik ve Macar gibi devletlerin müdahalesini engelledi. Tüm bu hamleler, onun yalnızca bir komutan değil, büyük bir lider ve askeri deha olduğunu kanıtladı.

Fetihle birlikte İstanbul, yalnızca siyasi değil; kültürel ve manevi anlamda da bir merkez hâline gelmiştir. Farklı dinlerin ve milletlerin barış içinde yaşadığı bu şehir, Osmanlı’nın hoşgörü anlayışının da simgesi olmuştur. Ayasofya camiye çevrilmiş, ancak şehrin diğer inanç merkezlerine dokunulmamıştır.
Fatih Sultan Mehmet, bu zaferi yalnızca kılıçla değil, zekâsıyla da kazanmıştır. Haliç’e zincirlerle kapatılan geçidi karadan yürüttüğü gemilerle aşması, askeri dehasının simgesidir. Genç yaşında kazandığı bu zaferle “Fatih” unvanını almış ve tarihte silinmez bir iz bırakmıştır.

İstanbul’un Fethi, yalnızca Osmanlı’nın değil, Türk milletinin medeniyet yolculuğundaki dönüm noktalarından biridir. Bugün hâlâ İstanbul’un siluetinde, ruhunda ve taşlarında bu büyük fethin izleri yaşar.
İstanbul, yalnızca bir şehir değil; bir zaferin, inancın ve bir milletin yüzyıllara meydan okuyan kararlılığının adıdır. Fethin ışıltısı, bugün hâlâ bu toprakların kalbinde parlamaya devam etmektedir.