Türkiye, bir haftadır ciğerini yakan bir felaketle mücadele ediyor. Yurdun dört bir yanından yükselen dumanlar, sadece gökyüzünü değil, içimizi de kararttı.
Bursa, Karabük (Safranbolu), Kahramanmaraş (Onikişubat), Eskişehir, Afyonkarahisar, Sakarya, Bilecik, Manisa, İzmir, Antalya, Mersin ve Uşak başta olmak üzere çok sayıda ilimizde çıkan orman yangınları, binlerce hektarlık alanı küle çevirdi. Rüzgârın etkisiyle yayılan alevler, tarım alanlarını, köyleri ve hayvan yaşamını da tehdit etti. Bazı yerleşim alanlarında tahliyeler yaşandı, yollar ulaşıma kapatıldı. Doğa, gözümüzün önünde can verdi.
Bu yangınlarda 17 canımızı yitirdik. Eskişehir'de yangın söndürme çalışmalarına katılan 5 AKUT gönüllüsü ve 5 ormancı, alevlerin içinde şehit oldu. Birinin düğün sonrası balayından dönüp göreve çıktığı, bir diğerinin yıllarını ormanlara adamış deneyimli bir çalışan olduğu öğrenildi. Bursa çevresinde ise su tankeri devrilmesi sonucu 3 kişi, kalp kriziyle 1 itfaiyeci, yangın bölgesinde fenalaşarak 2 gönüllü daha hayatını kaybetti. Her biri, yaşatmak için canını verdi. Ve şimdi isimleri, doğanın sessiz dualarında yankılanıyor.
Sadece insanlar değil, binlerce canlı da bu yangınlarda yok oldu. Ağaçların tepesinden uçamayan kuşlar, yuvasında kalan sincaplar, çalılara sığınmış kaplumbağalar... Her biri birer sessiz kurbandı. Tarım alanları kül oldu, arıcılıkla geçinen köylüler binlerce kovanını kaybetti. Yanan ormanlar, yıllarca kendine gelemeyecek. Her ağaç, her canlı, her toprak parçası geri dönüşü zor bir kaybın parçası hâline geldi.
Yangınların çıkış nedenleriyle ilgili geniş çaplı soruşturmalar başlatıldı. İçişleri Bakanlığı, 33 ilde yürütülen operasyonlarda 97 şüpheli hakkında işlem yapıldığını, 21 kişinin tutuklandığını duyurdu. Sabotaj ihtimalleri araştırılıyor. Ancak sadece kibriti tutan eli değil, önlem almayanları, hazırlıksız yakalananları, yıllardır aynı hataları tekrarlayanları da sorgulamak zorundayız. Çünkü bu ateş yalnızca ormanı değil, kamu vicdanını da yakıyor.
Tüm bu karanlığın içinde, yüreğimizi ısıtan bir şey oldu: dayanışma. Gönüllüler, itfaiyeciler, askerler, köylüler, belediye çalışanları el ele verdi. Su taşındı, yemek dağıtıldı, evler paylaşıldı. Kimse “benim görevim değil” demedi. Bu ülkenin en güzel yanı da bu belki: Felaket geldiğinde herkesin yüreği ortak oluyor. Bu birliktelik, yangının bıraktığı en değerli iz olabilir.
Bugün geriye, kararmış topraklar, göğe uzanamayan dallar, yarım kalmış hayatlar kaldı. Ama aynı zamanda büyük bir sorumluluk da bıraktı bize. Bu acıyı unutmadan, tekrarını yaşamamak için doğayı korumak zorundayız. Her külden yeniden doğacak bir tohum var. Yeter ki onu ihmal, ihanet ya da ilgisizlikle değil; bilinç, sevgi ve sorumlulukla büyütelim.