Kıymetli dostum, değerli bilim insanı Bahattin Kahraman, 10 Ağostos günü hakka yürüdü.
Böyle durumlarda bir şeyler yazmak çok zor. Hele dostluklar kırk yıllıksa…
Onunla ilk tanışmamız 1982’de, Konya Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi bahçesinde oldu. Sanırım okulun ilk haftasıydı. Biri karayağız, diğeri mavi gözlü, aynı boyda iki sevimli genç kenarda konuşuyordu. Egeli oldukları her hallerinden belliydi. Bir şey sorma bahanesiyle yanlarına yaklaştım ve tanıştım. Biri Kula Emreli, diğeri Menyeli imiş. Karayağız olan Bahattin Kahraman Türk Dili ve Edebiyatı, mavi gözlü olan Yüksel Abalı ise Kimya Mühendisliği'ni kazanarak Konya’ya gelmişlerdi.
Üniversite yıllarında üçümüz aynı evi paylaştık, birbirimizi daha yakından tanıdık. O günden bugüne, bir sacayağı gibi üç arkadaş olarak kırk yıllık dostluğumuz eksilmeden devam etti.
Bu süreçte Bahattin de Yüksel de alanlarında çok başarılı çalışmalar yaptılar.
Bahattin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduğu yıl, Araştırma Görevlisi olarak atandı.1989’da Yüksek Lisans, 1995’te doktorasını tamaladı. 1996’da Yardımcı Doçentliğe yükseltildi. 2001’de Balıkesir Üniversitesine geçti. 2006’da doçent 2011’de profesör ünvanını aldı.
Çalışkandı. Çok yönlü bir akedemisyendi.
Akademik yükselmede gerekli tezler dışında, Eski Türk Edebiyatı uzmanı olarak, yazma eserler üzerinde birçok çalışma gerçekleştirdi. Dünya kütüphanelerindeki yüzlerce yazmadan faydalanarak metinler kurdu. Müzik teorisiyle ilgili Prof. Dr. Cansevil Tebiş ile birçok yayına imza attı. Sayısız divanın edisyon kritiğini gerçekleştirdi ve bilimsel dergilerde makaleleri yayımlandı.
Kültürün kaynaklarını oluşturan kök metin kurma, bunları araştırmacıların hizmetine sunma alanında çalışma yapan Türkiyede nadir bilim insanlarındandı.
Özellikle pandemi süreci ve sonrasında, her aşamasını benimle paylaştığı, araştırmacılar için, Türk kültür tarihine zengin malzeme sunan, iki dev eser unutulamaz:
Biri, Hurûfî Şair Arşî Dîvanı (İnceleme – Metin), diğeri de Nevâdirü’l- Emsâl (Türkçe Açıklamalı Nadir Farsça Atasözü ve Deyimler.)
Yayın faliyetlerinin dışında, farklı zamanlarda, sempozyum, panel ve konferanslarla da bilgi ve birikimlerini paylaşmıştır.
Popülariteye asla pirim vermemiş, günlük siyasetten hep uzak durmuş, bilim insanlarının siyasete girmelerini de doğru bulmamıştır. Ortalıkta görünme, bir makam kapma hevesi de hiç olmamıştır. Onu tanıyanlar, eserlerinden- çalışmalarından tanır ve takdir ederdi. 2016’da Kula’da “Gençler Yunus Emre’yle Buluşuyor” projesi kapsamında gerçekleşen panelde Prof. Dr. Mustafa Arslan ile birlikte onunla panelist olma mutluluğunu ben de yaşamıştım.
Müzikle de yakından ilgiliydi. Bir yandan, Cansevil Tebişle teori kitapları yayımlarken, icracı olarak da müzikle ilgilendi; korolarda yer aldı. Müzikle olan ilgisi üniversite yıllarına kadar uzanıyordu. Üniversite öğrencisiyken Konya’da, aralık ayında gerçekleşen Ahmet Özhan’ın da yer aldığı Şeb-i Arus törenlerinin sunuculuğunu o yapardı.
Şairdi. “Bahâyî” mahlasıyla şiirler yazardı, ama yayınlamadı. 5 Ocak 2011’de bana ithaf ettiği şiiri, "Gazeli" hep saklarım:
Devr-i âlem ile seyyâh olasın
Giderek ârif-i âgâh olasın
Evliyâ’dan oku dersin her dem
Eresin menzile ıslâh olasın
Dolaşıp kürre-i arzı yer yer
Gözü yolda özü pür-âh olasın
Zulümâta bırak İskender’i gel
Hızr u İlyâs ile hem-râh olasın
Kûy-i yâre varasın bî-pervâ
Yanasın âşık-ı güm-râh olasın
Gül dalına konarak demler çek
Can diliyle güle meddâh olasın
Ey BAHÂYÎ bu gedâlık yetişir
Bir gönüle giresin şâh olasın
2001 ‘den beri Necati Bey Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı'nda görev yapıyordu. Daha yaş haddi dolmamasına rağmen, Bahar döneminde karar vermişti, emekli olacaktı. İzne ayrılmıştı. İznin sonunda emeklilik dilekçesini verecekti.
Bu yaz tatilini Salihli’de geçirdi. Buraya yerleşecekti, dev kütüphanesini yerleştirmek için ev düzenlemeleri yapıyordu. Kahve kültürü yoktu, kütüphanesi onun her şeyiydi. Gün aşırı beraberdik. Salihli’de önemli mekanları yavaş yavaş tanıtıyordum. Öğretmenevi buluşma yerimizdi. Burası, kapanıncaya kadar bilim, kültür ve sanat sohbetlerimiz sürerdi.
Son buluşmamız, dağcı dostum İsmail Bey’in Kurtuluş Mahallesindeki "Barış Kafe"de oldu. Masamıza gelip kısa sürede kaynaşan İsmail Bey de sohbetimize katıldı ve uzun süre muhabbet ettik. Sükuneti, derinliği ve tebessümü herkesi etkilerdi. Ayrılırken "Arayı fazla açmayalım" demişti.
Ertesi sabah kardeşinden gelen telefondan, Medigüneş Hastanesi’nde yoğun bakıma kaldırıldığını duyunca şok oldum, sarsıldım. Bir süre ne yapacağımı bilemedim. Sonra hemen toparlanıp hastaneye koştum. Film çekiminden sonra sedyeyle asansöre girerken gördüm. Kalp kırizi. Biraz sonra acı haber geldi: “Döndüremedik.”
O an insan ne yapacağını ne söyleyeceğini bilemiyor. Sözler boğazda düğümleniyor, hatıralar göz önünde akıyor. Kocaman bir boşluk her yeri dolduruyor. Sonunda gerçeğin soğuk yüzünü kabulleniyorsunuz. Dünyada ölümden başkası yalan…
"Birlikte bir eserimiz olsun," derdi hep. Elindeki birçok bilimsel projeyi anlatır, "Birlikte yapalım" derdi. Emeklilik yıllarında birlikte neler yapabiliriz diye planlar yapardı. Çalışmasını yaptığım bir biyografi için kendisinden bir “yazı” rica ettiğimde, kısa sürede yazıp göndermişti. "Acelesi yok," dememe rağmen kısa sürede göndermişti. Acelesi varmış…
Emre Köyü Mezarlığında cenazesi çok kalabalıktı. BAÜ Necati Bey Eğitim Fakültesi Dekanı ve eski oda arkadaşım Prof. Dr. İbrahim Aydın, meslektaşları, köylüler ve yakın dostları oradaydı. Prof. Dr. Yüksel Abalı yanıma yaklaştı, "Sacayağının biri yok," deyince ikimiz de gözyaşlarımıza hâkim olamadık.
“Gürültü çağında”, şu “gelimli-gidimli dünyadan” sessizce gelip geçti.
Eğitimciliği boyunca binlerce öğrenci yetiştirdi. Bir öğrencisinin yazdıkları tümünün duygularına tercuman olmuş gibiydi:
“Değerli” kelimesinin anlamını karşılayan günümüzde ne kadar az insan kalmışken, hocamız nezaketinden, iyiliğinden, yüce ruhundan hiç ödün vermedi. Mükemmel bir insan tanıdık, iyiki ömrünüz ömrümüze değdi. Bilgi, kültür, insani değerler açısından ender bulunan, örnek bir insandı. Ah hocam bu gidiş çok erken, sevenleri ve eğitim camiası büyük bir değeri kaybetti. Başımız sağolsun, Allah gani gani rahmet eylesin.”
Ne yazık ki, ne Manisa haber sitelerinde ne de yerel gazetelerde ertesi gün onunla ilgili tek satır bile görülmedi.
“Âlimin ölümü âlemin ölümüdür.”
Rahmetle anıyorum.