Zamanı Satanlar

Abone Ol

Geçmiş zamanlardan günümüze kadar uzanan pek  tanınmayan bir meslekten söz etmek istiyorum. Yaptıkları işin  ticari bir gelirinin çok önemli olmadığı bir meslek. Onlar ticaret yapmak için yola çıkmazlar. Onlar kültür bekçileridir. Kültür elçileridir. Bilgileri kuşaktan kuşağa taşınmasına yardım ederler. Onların mekanları bir kütüphanedir. Bir tiyatro salonudur. Bir resim sergisidir. Bir avluda bir kaldırımda yada bir kapalı çarşıda bir pasajın girişinde mesleklerini sürdürürler. Eskimiş, basımı bir daha yapılmayan, kitapların, dergilerin alınıp satıldığı ya da bir kitapla takas yapıldığı meslek sahaflık. Aslında onlar zamanı satan insanlardır.

Onlar geçmişten günümüze en güçlü  bilgileri, bilimi, medeniyetleri, geçmiş hikayeleri, yaşananları , en güçlü acıları,  en güçlü sevinçleri, hatıraları, roman kahramanlarını günümüze taşıyan, okuyanı zengin dünyalarla buluşturan kişilerdir. Onların bir sözü şöyle ‘’Kitap kokusuna alışan insan okumaktan vazgeçemez’’ bu kokunun en hası sahafların raflarında, kaldırımda, bir avluda sergilenen kitapların içindedir.

Kitapların hikayesi kağıtla başlıyor.  Kağıt  Horasan’dan Bağdat’a ,Şam’a  Trablus’tan Halep’e, Şam’a Kahire’ye oradan da Endülüs’e kadar yolculuk ediyor. Osmanlı da Bursa, Manisa, Kastamonu önemli kültür merkezleri olmuş. Onları Edirne takip ediyor ve tabi ki İstanbul.  Fatih Sultan Mehmet kitaplara ,kütüphanelere çok değer vermişti. O dönemde yaşayan bilim insanlarının da kitapları değerliydi.  O dönemlerde  Molla Fenari’nin on bin kitabı  olduğu söylenir. İstanbul’da kapalı çarşıda üç yüz sahaf  çalışıyor diye yazmıştı Evliya Çelebi. Günümüzde en tanınınmış  sahaflarından olan ‘’Sahaf Müteferrika’’. Mekanı  Kadıköy’dedir. Birkaç gün önce vefat etmişti,.

Sayılmayacak kadar  kitapları olan kültür elçileri, kültür bekçileri, en önemlisi içindeki inanılmaz bilgileri taşıyan bu insanlar kitapların değerlerini, sayfa sayısı ve içindeki bilgilere göre değer belirliyordu. Kitabı kimin yazdığını bilirler ve raflarda, yerlerde sergilenen kitaplar arasında aranan kitabın nerede olduğunu biliyorlardı. Bulduğu kitabın sayfalarını açtığında demlenmiş kitap kokusunu ilk karşılayan ve içine çeken sahaftır. Onların hiç bir şeyle değişmeyecekleri o an, o koku hayatlarının sürmesi nedenidir.

Sahaflar kitaplarını anlamlı gözleriyle gezen insanları hemen tanırlar. Hangi tür kitaplara eğilimli olduklarından kişiliklerini anlamaya çalışırlar. Bilirler. Müşterileri her zaman kitap aşkıyla yaşayan insanlar olmayabilir. Üniversite öğrencileri de önemli müşterileridir. Anadolu çocuklarını gelişinden anlarlar. Pahalı olan ders kitaplarını alamayan öğrencilerin çok değerli insanlarıdır sahaflar. Bu anlamda gençlerin hayatlarına dokunurlar. Öğrencilere sattığı kitapları değerinden çok aşağıya verirler. Böylece ruhlarını temizlemiş olurlar. Öğrencilerde onlara bu anlamda çok değer verirler ve saygı duyarlardı.

      Bir gün üniversiteli olduğu sorduğu kitaptan belli olan öğrenci gözlerini raflardan ve yerdeki kitaplardan ayırmadan geziyordu. Aradığı kitabı rafta görmüştü. Hemen çekti eline aldı. Sahaf’a fiatını sordu. Önemli bir dersin kitabıydı. Cebinde o anda karşılayacak parası yoktu. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Sınav günleri yaklaşmaktaydı. Tıp fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Çoktandır sınav hazırlığına başlamıştı ancak bu kitabı olmadığından zorlanacağını biliyordu. Kitabı alamayacağına göre kendine bir yol seçmişti. Artık sahafa gelip gitmeliydi. Mümkünse okul çıkışı her gün gelmeliydi. Sahaf a geldiğinde utangaç bir tavırla selam verip, kitaplar arasında geziniyormuş gibi yapıp, raftaki kitabı görünce rahatlıyordu. Hemen kitabı alıyordu. Cebindeki defteri ve kalemi çıkarıp notlarını almaya başlıyordu. Sahafın dikkatini çekmeden başını hafifçe öne eğip selamlaşıyor ve yoldayken başlıyordu yazdıklarını okumaya.

Sahaf , günlerce süren bu oyunun farkındaydı. Ama o da öğrenciyi çok iyi anlıyordu. Öğrenci artık final sınavlarına başlamıştı. O dersin sınavına elindeki notlarla hazırlandı ancak eksikleri vardı. Son bir defa gitti . Gelirken sahafın insanı değerlerinin çok yüksek olduğunu anlamıştı. Ne var ki büyük umutla geldiği sahafta kitap raftaki yerinde yoktu. O andaki hissettikleri anlatılmazdı. Başını önüne eğip çıkarken sahaf  öğrenciye seslendi. Bulunduğu masanın gözünde sakladığı kitabı öğrenciye uzattı.’’ Dün bir kişi almaya gelmişti bu kitabı ben kitap satıldı dedim ve sana sakladım.’’ al dersine çalış.  Öğrenci derin hüzünler içinde ve insanlık duygularının şaha kalktığı yolda sanki uçarak okuluna gelmişti.

Sınavlar bitmişti. Öğrenci artık doktor olmuştu. İlk müjdeyi sahaf’a vermişti. Kitabı teslim ederken duygularını şöyle anlattı. ‘’Doktorluk mesleğimi sürdüreceğim bütün zamanlarda cebinde parası olmadığını hissettiğim hastalarımdan tedavi parası almayacağım. Size söz veriyorum.’’ deyip ağlayarak uzaklaştı.