Bir sınıfın kapısı açıldığında, aslında bir ders değil; bir kader başlar.
Bir öğretmen içeri girer… Sessiz, ağırbaşlı, kararlı. Kimse tam olarak bilmez ama o an bir çocuğun dünyası değişir. Belki bir hayat kurtulur, belki bir gelecek yazılır, belki bir millet sessizce yeniden doğar. İşte öğretmenliğin mucizesi tam da budur: Görülmeyen ama her yere işleyen kudret.
Öğretmen…
Kalabalığın arasında fark edilmeyen o büyük kahramandır.
Bir çocuğun titrek sesiyle “Yapamam” dediği noktada, “Sen zaten yapabilecek güçtesin,” diyen güçlü sestir. Kırık dökük hayalleri bile eline alıp onaran, her çocuğun içindeki ışığı fark edip yavaşça parlatan sabrın adıdır. Onun eline sinen şey tebeşir tozu değil; geleceğin kokusudur.
Bazen bir çocuk ilk kez ondan duyar “Aferin” kelimesini.
Bazen ilk kez biri ona inanır.
Bazen ilk kez biri, sesine değer verir.
Ve işte o tek kelime, bir çocuğun karanlığını parçalar.
O çocuğun kaderi değişir.
Bir çocuğun kaderi değişince bazen bir ülkenin kaderi de değişir.
Bugün bilim insanı diye gururla andığımız, doktor diye minnetle alkışladığımız, sanatçı diye hayranlıkla izlediğimiz herkes… Bir öğretmenin dokunduğu o ilk ışığın izini taşır. Çünkü her büyük insanın ardında mutlaka gözlerinde umut parıldayan bir öğretmen vardır. O iz silinmez, o etki asla kaybolmaz.
Ve belki de en çok unuttuğumuz gerçek şudur:
Bir öğretmen, daha dersine başlamadan önce bile bir milleti ayağa kaldırabilecek güce sahiptir.
Onların her bir cümlesi, geleceğimizin temel taşlarına çakılmış bir çividir.
Her bir bakışı, yarınlarımızı aydınlatan bir kandildir.
Bugün sadece bir “Öğretmenler Günü” değildir…
Bugün; ülkemizin geleceğini ellerinde taşıyanlara duyduğumuz şükrün, saygının ve minnetin adıdır.
İyi ki varsınız.
İyi ki dokundunuz.
İyi ki ışık oldunuz.