Sıradan bir akşamüstü parkta kulağıma Sezen “Bazen daha fazladır her şey, bi’ eşikten atlar insan. Yüzüne bakmak istemez yaşamın, o kadar azalmıştır anlam” diye mırıldanırken, hayalim ile ilgili endişemi düşündüm, sıradanlığı sevmeyen biri için çok tuhaf ve sıradan bir gündü ...
Gerçi bunun için başka bir zaman endişelenirim.
Büyümediğim ülkelerdeki, bilmediğim, tanımadığım insanların yaşam tarzları, savaşları, amaçları, kültürleri, dertleri bile zihnimi yorarken, gözümün önündeki birinin görüntüsü şekil şemaili zihnimde yer tutmaz, sesini duymadığım kuş, sessiz duran yaprak, mırıldanmadan akan suyun bile...
Sesini bilmediğim herhangi bir şeyi hafızamın kaydetmeyi reddettiğini öğrendiğimden beri bu durum beni fazla da endişelendirmiyor.
İnsan hafızada yer almak istiyorsa söylediği söz, sözdeki mananın sırrı ve üslup esasmış...
Hayat zaten bu kısmı yaşatarak öğretiyor.
“Gitmek biraz ölmektir; ölmekse tamamen gitmektir” der Fransız filozof Nancy... ben hep gittim ama hiç varamadım..
Gitmek ile ilgili ilk imtihanımın ne zaman ve nasıl başladığını tam olarak hatırlayamamakla birlikte tepem attığında kendimi dışarı atıp ayaklarımda derman kalmayana kadar çocukken koşarak şimdilerde yürüyerek yaptığım bir eylem, bu tarz gitmelerin insanın kendine gitmek üzere yola çıktığını fark ettiğimden beri de bu durum beni fazla endişelendirmez aksine bazı gitmelerin faydalı olduğuna dair olan inancımı tazeler.
Bazı gitmelerde yüklem yoktur...
Arada fiziksel mesafe yoktur, ruhsal, zamansal, anlayışsal, mânâsal farkların oluşturduğu derin mesafeler vardır ve bu mesafeler size başka bir çözüm bırakmadığından, içinizde çizdiğiniz sonu olmayan bir yola başlarsınız, her zaman bir yere varamazsınız, gitmek araftır bazen...
Hiçlik için çıkılan yolculuğun başlangıcıdır asıl hedef varmak değil yolda olmanın güzelliğidir.
Bazen gitmek yarım kalan bir cümledir kalbinizin çözemediğini ayaklara yaptırma eylemidir.
Kalarak gitmek güçlü insanın başarabileceği bir eylemdir zira zayıf insan hep bir bahane bulup kendini bu bahanelere zincirlediği için başarılı olamaz.
Bazı gitmelerde zihindeki kitapların yerleri değişir, özne önemsizleştikçe nesne önem kazanır, gözünün önüne inen perdelerin renkleri değişir, anılar ayakları bağlar, ya gitmek için yeni bir mekân hazırlar ya kalmaya zorlar.
Farklı bir ara yüzünü gösterir dünya.
Bazen çok isteyerek gidersiniz, yeni başlangıçlar, yeni şehirler, yeni insanlar yeni dostluklar, kolay değil düşüncesi bile yorar buradaki sorunlar çok az gidip daha güzel sorunlar bulayım dersiniz! Vahşi bir ormanda kaplana yakalanmış ceylan ürkekliğiyle donakalırsınız, anlamlandırma çabası daha fazla yorucu hal almaya başlamışken anlamsız bir döngünün içinde çırpınırsınız, kalmak ve gitmenin sebeplerini sorgulamanız için yığınla neden saçılır önünüze seçememezlikle göz göze gelirsiniz...
Bazen bir çeşit savunma mekanizmasıdır, bazen kendinden kaçmaktır bazen zorunluluk, bazen feragat
'Aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın' diye diye de gitmek eylemindeki güzelliği heba etmemek lazım.
Gitmek; rönesans tutkusu
Gitmek; en derinden gelecek olan dev dalganın ayak sesini şah damarında hissetmektir.
Bazen bağıra çağıra duyarsın da işine gelmez kulaklarını kaparsın bulunduğun kuyudan çıkmayı göze alamazsın, kalmak bazen saçmalığın kelime bulmuş halidir bilir yine gidemezsin içinde bulunduğun kuyu seni nefessizliğe alıştırmıştır öyle alıştırmıştır ki çıkarsan güneşin gözlerini yakacağına inandırılmışsındır...
Ya senin güneşle yüzleşme cesaretin yoktur ya vakti değildir.
İnsan ki kök salmak isteyen bir varlık, bu tutkusunu başka alanlarda göremezsiniz, kök salmak istediğiniz tutkunun esiri olmaya başladığınızı fark edemeden adım adım sizi kuşatan karanlık erk hazzı ve her adımda doymak bilmeyen dipsiz kuyu içinde arsız dünya ile baş başa kalırsınız, şahane bir kısır döngü...
Miadı dolan insanlardan, onların düşüncelerinden, karmaşık ilişkiler yumağından, çıkara dayalı sevgilerden, yapmacık sözlerden, samimiyetsiz gülüşlerden, önce can diyenlerden arınmak için tazelenmek için fiziken olamasa bile ruhen kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliktir gitmek.
Çelik gibi bir irade, taş gibi sabır gerektirir.
O yüzden gitmek cesurluktur.
O yüzden gitmek devrimdir.
Doğadan bütün renkleri toplayıp, yeryüzünün bütün tatlarını, bütün şarkılarını bütün sözlerini mevsimlerini toplayıp bunları kendine rab belleyenlerin önüne fırlatıp gitmek çok güzeldir, kendine yönelmenin adıdır.
Aidiyete karşı bitmek bilmeyen isyan sancısıdır.
Haz veren bütün kutsal aidiyetler yerle yeksan olunca; gitmek gökyüzünde dolunaydır.
Gitmek kibrin iki kaşının ortasına tam on ikiden yerleştirdiğiniz gururdur.
Gitmek yine yeniden umuttur.
Alın her şey sizin olsun diyen çocuk gözlerdir, kırılgan ruhtur, nemlenen kirpiktir.
Köhne dünyaya inat!
Gitmek egosu tavan yapmışların yanında erenler mütevazılığıdır.
Bugün doğduğum gün, yeni yaşıma doğru giderken, herkese kalbindeki renklerden oluşan bir yaşam diliyorum…