Ülkemiz aynı zamanda bir efsaneler ülkesidir. Her ülkenin mutlaka efsaneleri vardır. Yurdumuzun her yerinde efsaneler söylenir. Doğu Anadolu bölgesindeki Fırat havzasındaki şehirlerimiz efsaneler bakımından zengindir.
1983 yılında Fırat üniversitesi öğretim üyesi Ali Berat Alptekin tarafından yapılan araştırmalarda Fırat havzasında 101 tane efsane tespit edilmiş efsanelerin kaynak kişi ve belgeleri eserin sonunda belirtilmiştir.
“Fırat havzası efsaneleri “kitabıyla efsaneler kayıt altına alınmıştır. Yurdumuzda şehirlerimizin bir hikâyesi, bir efsanesi vardır.
Bu efsanelerden biri Tunceli’de geçen “Munzur Baba “efsanesidir. Doğu Anadolu’da ve bu yörede yaşayanlar Munzur baba efsanesini duymuşlardır. Efsaneler dilden dile söylene söylene efsaneler günümüze kadar gelmiştir.
Tunceli eski adıyla Dersim doğal güzellikleri ve Çemişgezek, Pertek, Mazgirt ilçelerindeki Timur, Selçuklu, Akkoyunlu, Mengücekli, Osmanlı medeniyetlerinin cami ve türbeleriyle ve özellikle Çemişgezek ilçesinde bulunan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Türbesi insanların ilgisini çekmektedir. Her yıl Munzur çayının doğduğu kırk gözelere yüzlerce kişi gelmektedir. Munzur baba için adaklar kesilmekte ve dualar edilmektedir.
Bu ilimiz sanayi artıklarıyla kirlenmemiş toprağı, havası temiz, tarımda yetiştirilen ürünler, hayvancılık peyniri, sütü, tereyağı doğaldır.
Munzur baba efsanesini bu yörede yaşayan bütün insanlar bilir. Munzur baba, Düzgün baba onların kutsalı sayılır.
Munzur Baba efsanesi:
Bir pirin tek kızı ölür; kız rüyasında babasına mezarını açmasını ve içinden bir emanet olduğunu söyler. Mezarı açılır ve tabutun içinde beşiğe benzer bir şeyin içinde bebek bulunur; bu çocuk Munzur olarak adlandırılır.
Munzur, yedi yaşında Tunceli’nin Ovacık ilçesi Koyun gölü civarında bir ağanın koyunlarını güderek büyür.
Hac zamanı ağanın hanımı Munzur’a nazikçe bir helva verip ağasına götürmesini ister. Munzur helvayı ağasına götürür; ağa namazdayken elinde bir bohça görünür ve Munzur’u karşısında görür.
Munzur, “canın sıcak helva istemişti; onu sana getirdim” der ve bohçayı açınca içinde sıcak helva çıkar. Ağanın, Munzur’u öpmek istemesine karşılık gönülsüzce kaçmaya başlar.
Kovalamaca sırasında Munzur’un elindeki süt dolu çanaktan sütler dökülür ve sütün aktığı yerden beyaz bir su fışkırır. Munzur kırk adım daha atar. Fışkıran sular bir ırmak halini alır; Munzur’un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçemezler. Munzur da bu dağlarda kaybolur gider.
O andan itibaren Munzur, keramet sahibi bir çoban olarak anılır; temiz yürekli ve imanlı insanların Tanrı’nın sevgisine mazhar olabileceğini simgeler.
Yöre halkı Munzur’u bu inançla efsaneleştirmişlerdir.
Munzur’un elindeki süt çanağı dökülmeye başlayınca Munzur kırk adım atar her adımında süt dökülür ve bir göze meydana gelir. Munzur çayı efsanede söylendiği gibi kırk gözeden akar ve kırk adımdan sonra Munzur kaybolur gider.
Yazımızı şair Umut Gürses’in “Yetiş Şu Halime Sen Munzur Baba” şiiriyle bitirelim.
YETİŞ ŞU HALİME SEN MUNZUR BABA
Munzur Baba Diye Kuzular İnler
Düzgün Eteğinde Kartallar Dinler
Pir İle Rehber bu Sırrı Anlar
Yetiş Şu Halime Sen Munzur Baba
Gözeler Söyleşir Muhammed Ali
Çağlar Çağlar Akar Gezerler İli
İçinde Balıklar Aşkından Deli
Yetiş Şu Halime Sen Munzur Baba
FUKARA DERVİŞİM Sır oldun gittin
Dersim dağlarında Gül oldun Bittin
Cümle Talipleri Batından Güttün
Yetiş Şu Halime Sen Munzur Baba