Kırık Taşların Altında Filizlenen Umut

Abone Ol

Deprem… Sessizliğin ortasında ansızın kopan bir çığlık gibidir.
Gökyüzü susar, yeryüzü hıçkırarak titrer.
Birkaç saniye… ama o birkaç saniye, bir ömrü darmadağın etmeye yeter.
Evler çöker, yollar kapanır, yürekler paramparça olur.
En derin acı ise taşların altında kalan güven duygusudur.
İnsan, o anda anlar ki hayat aslında ne kadar kırılgan bir mucizedir.

Ama yine de… Her enkazın arasında bir umut filizlenir.
Bir bebeğin ağlayışı, bir elin diğerine kavuşması, karanlıktan yükselen bir “ben buradayım” sesi…
İşte o ses, insanlığa yeniden nefes olur.
Çünkü deprem yalnızca yıkan değildir; aynı zamanda dayanışmayı, sevgiyi, merhameti hatırlatandır.
En karanlık anlarda bile bir mum ışığı gibi parlayan iyilik, insanlığın asıl gücünü gösterir.

Albert Camus, “Kışın ortasında, içimde yenilmez bir yaz olduğunu sonunda öğrendim” der.
Nietzsche ise, “Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir” diyerek insanın içindeki direnç ateşini işaret eder.
Ve Mevlânâ’nın sesi kulaklarımızda yankılanır: “Her şeye canını sıkma; dert dediğin, Allah’tan gelen bir misafirdir.”
Bu sözler, bize felaketin ortasında bile yeniden filizlenmenin mümkün olduğunu hatırlatır.

Unutmayalım ki, bizler sadece taşlarla değil, yüreklerle evler inşa ederiz.
Taş yıkılır, ama umut yıkılmaz.
Birbirimizin yaralarını sardığımız, acılarımızı paylaştığımız sürece hayat tekrar yeşerecektir.
Depremler, bizlere hem hayatın kırılganlığını hem de dayanışmanın büyüklüğünü öğretir.

Ve biz, her şeye rağmen şunu biliriz:
Hayat pamuk ipliğine bağlı bir mucizedir.
Ve o mucize, ancak birbirimize tutunduğumuzda ayakta kalır.