Hafıza-ı Beşer

Abone Ol

Sonbaharın iki güzel ayları Ekim ve Kasım hüzün ve sakinlik içindeyken her nedense her yıl ülkemizde siyasi anlamda rüzgarlı ve gerilimli geçiyor. Bilerek ya da bilmeyerek geçmiş günler ve olaylar üzerine yorumlar kırıcı ve ayrıştırıcı, tartışmalar anlaşılmaz bir şekilde gerçekleşiyor. İki mahalleden oluşan siyasetin sözcüleri bazen açık bazen de üstü kapalı düşünceleriyle tepeden yüksek sesle mahalle sakinlerinin aralarındaki sınırlarını derinleştiriyorlar. Yukarı mahallenin sözcüsü ‘’Yirmi yıl öncesine kadar bir toplu iğne bile üretemeyen ülkemiz şimdi her alanda şahlanmış gidiyor’’ diyerek.

Tanzimat dönemi şair ve yazarlarımızdan Muallim Naci ‘’Hafıza ı beşer nisyan ile malüldür’’demişti. Yaşadıklarının içinden süzülüp gelen bu özlü söz, insan hafızasının en önemli eksikliği unutkan olmasıdır anlamına geliyor. Unutmak bazen hayatımızı dengeleyebilir. Tatsızlıkları, kavgaları unutmak insana iyi gelebilir. Unutmamakta bir özellik olmalı yani vefalı olmalı insan. Vefakarlık asil bir insan davranışıdır. İstediğimiz ve aradığımızda bu olmalı insanlığın devamı için.

Yukarı mahallenin sözcüsü belki de bu cümlesini nasıl olsa benim söylediklerimi doğru bulan bir mahalle halkım var diye düşünmüş olabilir. Ancak doğruyu söylemek görevimiz olmalı. Toplu iğne üretmeden önce Osmanlı döneminde 1505 te İstanbul da Tophane’de Tersane i Amire ve baruthane kurulmuştu. Yavuz Selim döneminde İstanbul tersanesi genişletildi. Sinop, Varna, Burgaz, Ruscuk, Edremit,. Milas, Bodrum, Alanya, Antalya Rodos ta gemi tezgahları vardı. Arnavutluk, Edirne, İzmir, Selanik, Temeşvar, Trabzon da tüfek ve tabanca atölyeleri vardı. III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde kağıt, çuha, iplik dokuma, kumaş, fes hane, fabrikaları vardı. 1842 de Zeytinburnun’da kurulan büyük fabrikada demir boru, ray, kilit, anahtar, pulluk, gem, üzengi, yivli top, havan topu üretiliyordu. 1858 de Bursa da 37 adet ipekli dokuma tezgahları vardı.1868 de İstanbul’da Sanayi Mektebi açıldı. Demircilikten, mimarlığa kadar sanatkar yetiştirecekti . Tanzimat döneminde Yeşilköy de Teyyare Mektebi açıldı. Hendese hane, tersaneler ,Askeri Akademiler, askeri Tıp fakültesi açılmıştı.

Yirmi yıl öncesine kadar bir toplu iğne üretemeyen ülkemizde Cumhuriyet döneminde çok kısa dönemde sanayi ve askeri malzeme fabrikaları açılmıştı.1924 te Ankara fişek fabrikası. Gölcük tersanesi. 1925 te Şakir zümre ,Eskişehir hava tamirhanesi. 1926 da Alpullu, Uşak, Kayseri şeker fabrikaları. 1927 de Kırıkkale mühimmat fabrikası. Karabük Demir Çelik. Nazilli basma, Bursa Merinos, Paşabahçe şişe cam, Büryan dokuma, Ankara hava gazı, Keçiborlu kükürt, çimento fabrikaları, Çubuk barajı ve Turhal şeker fabrikası. Yakın zamanda 1973 te TUSAŞ, 1975 te ASELSAN, 1982 de HAVELSAN, 1988 de ROKETSAN savunma sanayi dalları kurulmuştu. Bu arada atladıklarım dışında İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum, Aliağa Rafinerisi, Bandırma Sülfirik asit, Artvin Levha fabrikaları Süleyman Demirel döneminde gerçekleşmişti. Otomotiv endüstrisi, diğer sanayi alanları yazımıza sığmaz. Vefalı olmak ne kadar değerli ve mümkün olduğunca unutmamak çok kıymetli bir anlayış olmalı.

Toplumların gelişimi bir süreçtir. Ülkemiz Osmanlı’nın kendine has Asya Tipi Üretim Tarzı anlayışıyla sanayileşmeye geç başlamıştı. İran, Pakistan, Afganistan, kısmen Hindistan, Çin , Türk Cumhuriyetleri Arap yarımadası aynı kaderi paylaşmışlardı. Geleceği kurmak ve gelişmiş mutlu bir ülke olmak istiyorsak süreci iyi anlamamız ve kavgalarla değil uzlaşmalarla ülkemizi yönetmek gerekiyor.

Yukarı ve aşağı mahalleler halkına bir mektup var. Bu son mektup Kurtarıcı ve Kurucu lider Mustafa Kemal’den geliyor. Mektubu açalım.’’ Siz beni hala anlayamadınız. Ve anlayamayacaksınız çağlar boyunca. Hep tutturmuşsunuz yıl 1919 Mayıs’ın 19 ‘u diyorsunuz. Mustafa Kemal’i anlamak bu değil. Bırakın altın yaprağı artık. Bırakın rahat etsin şehitler. Siz bana neler yaptınız ondan haber verin. Hakkından geldiniz mi yokluğun , sefaletin. Mustafa Kemal’İ anlamak yerinde saymak değildir. Bana muştular getirin bir daha uygar uluslara eşit yeni buluşlardan. Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı? Hala o acıklı ağıtlar dudaklarınızda, hala oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz. Uyanın artık diyorum. Uyanın, uyanın. Uluslar keşfe çıkıyor uzak dünyalara. Beni tanıyorsanız eğer, anlıyorsanız labaratuvarlar da sabahlayın, kahvehanelerde değil. Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar ancak böyle aydınlanır, o sonsuz karanlıklarda.’’ Halim Yağcıoğlu na saygılarımla.