Hiç düşündünüz mü? Baş ağrınızın sebebi sadece uykusuzluk mu, yoksa söyleyemediğiniz kırgınlıkların birikmiş yükü mü? Midenizi yakan şey yalnızca yediğiniz yemek mi, yoksa içine attığınız öfke, üzüntü mü? Mesela heyecanlanınca ya da korkunca kalbimiz daha hızlı atar. Kiminin elleri titrer, terler; kimi buz keser, donup kalır. Kimileri stresli dönemlerinde şiddetli baş ağrıları çekerken, kimileri mide ağrıları, yanma ,ekşime ya da bulantılardan şikayetçilerdir. Bazılarınınsa cildi hemen reaksiyon verir; kızarıklıklar, kaşıntılar, dökülmeler ve sivilceler kendini gösterir. Bazen söyleyemediğimiz sözler, ifade edemediğimiz kızgınlıklar, kırgınlıklar boğazımızda düğümlenir kalır; öksürük, boğaz ağrısı,yutkunma zorluğu hatta ateş olup gelir, bulur bizi. Aslında hepimiz çok yakından tanırız ; eski Türk filmlerinde sevdiğine kavuşamayınce ince hastalığa (tüberküloza) yakalanıp inceden inceye eriyip yiten karakterleri…
Sigmund Freud’un da dediği gibi: “Bastırılan duygular asla yok olmaz; sadece gömülür ve beklenmedik şekillerde yeniden ortaya çıkar.” Gerçekten de bastırdığımız öfke, üzüntü, korku ya da kaygı, bir gün beklenmedik şekilde baş ağrısı, mide krampları, ciltte döküntü ya da yorgunluk olarak geri döner. Birçoğumuz bu belirtileri göz ardı ederiz. Oysa bedenimiz aslında bizimle konuşmaktadır.
Bedensel hastalıklar, ruhsal hastalıklara göre her zaman toplumda daha fazla kabul gören , daha fazla anlayışla, hoşgörüyle ve destekle karşılanan bir niteliktedir. Ruhum ağrıyor diyemeyiz de ya da dediğimizde bu duyulmaz da, bedenim ağrıyor deyiveririz. Ama bazen tüm bu belirtilerin altında yatan asıl sebep, bastırdığımız duygulardır. Psikolojinin önemli alanlarından biri olan somatik psikoloji, ruhsal dünyamızla bedenimiz arasındaki bu görünmez bağı inceler.
PEKİ NEDİR BU PSİKOSOMATİK BOZUKLUKLAR?
Psikosomatik sözcüğü yunancada ‘ruh’ analamına gelen ‘psyche ‘ ile ‘soma’ beden anlamına gelen kelimelerden oluşmuştur. ‘somatizasyon’ ise bedenselleştirme demektir. Daha net bir şekilde somatizasyon ; yaşantımızdaki ve iç dünyamızdaki duygusal ve düşünsel çatışmaların, bedensel belirtiler , fiziksel şikayetler ve hastalıklar olarak kendini göstermesidir.
Duyguların Bedendeki Yankısı
- Sindirim sistemi: Bağırsaklar “ikinci beyin”dir. Kaygı, IBS, şişkinlik, bulantı gibi sorunlar ile karşımıza çıkar.
- Yorgunluk ve Enerji: Depresyon, küçük işlerimizi bile ağırlaştırır. Kortizol ve serotonin dengesizliği, uyku bozukluklarıyla birleşince beden tükenir.
- Kalp ve nefes: Panik atak göğsümüzü sıkar, kalbimizi hızlandırır. Çoğu kişi kalp krizi geçiriyorum sanır.
- Cilt: Kortizol yani stres hormonu ciltte sedefi, akneyi ve egzamanın alevlenmesini tetikler.
- İştah: Kimi stresle yer, kimi boğazından bir lokma bile geçiremez.
Gördüğünüz gibi, ruh ve beden arasında görünmez bir köprü vardır.
NE YAPMALI?
İnsan; biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla karmaşık bir bütündür. Ve tüm bu boyutlar birbirleriyle sürekli etkileşim halindedir. Bu nedenle ruh ve beden birbirinden kopuk değildir. Duygularımızı bastırdığımızda bedenimiz konuşur. İşte günlük yaşamda uygulayabileceğiniz bazı yollar:
Duygularınızı fark edin.
İçinizde ne hissettiğinizi anlamaya çalışın. “Öfkeliyim, üzgünüm, kaygılıyım” demek bile önemli bir başlangıçtır. Hislerinizi isimlendirmek onları kontrol altına almanızı kolaylaştırır.
İfade etmekten kaçınmayın.
Duygularınızı içinizde biriktirmek yerine paylaşın. Güvendiğiniz biriyle konuşun, yazın, resim yapın ya da farklı yollarla dışa vurun. Bastırılan her şey bedende yük olur.
Bedeninizi dinleyin.
Sık sık baş ağrınız mı oluyor? Mideniz mi bulanıyor? Enerjiniz mi tükeniyor? Bu sinyalleri görmezden gelmeyin. “Neden böyle oldu?” diye kendinize sorun. Belki yanıtı duygularınızdadır.
Stres yönetimini öğrenin.
Düzenli yürüyüş, nefes egzersizleri, yoga, meditasyon ya da dua… Hangi yöntem size iyi geliyorsa onu hayatınıza katın. Küçük günlük alışkanlıklar bile büyük fark yaratır.
Sağlıklı yaşam düzeni kurun.
Uykunuza dikkat edin, düzenli beslenin, kafein ve alkolü sınırlayın. Sağlıklı beden, ruhun yükünü daha kolay taşır.
Kendinize şefkat gösterin.
Hata yaptığınızda ya da zorlandığınızda kendinizi suçlamayın. İçinizdeki eleştirel sesi azaltmak, duygusal yükü hafifletir.
Profesyonel destekten çekinmeyin.
Uzun süren ve yaşam kalitenizi düşüren belirtiler varsa, sadece fiziksel değil psikolojik destek de alın. Terapi, duygularınızı tanımanıza ve ifade etmenize yardımcı olur.
En önemlisi de ruh ağrısını ciddiye alın. Tıpkı beden ağrısı gibi ruh ağrısı da gerçektir. Onu yok saymak yerine kabul edin.