Ülkemizde organ nakli bekleyen on binlerce hasta var. Çoğu, yıllardır kronik hastalıklarla mücadele ediyor ve tek umutları, hayatını kaybetmiş bir gönüllünün onlara vereceği “ikinci bir şans.” Sağlık Bakanlığı bu süreci büyük bir titizlikle yürütüyor ama maalesef bağış oranları, bekleyen hasta sayısına kıyasla hâlâ çok düşük. Oysa organ bağışı sadece tıbbi bir işlem değil, insana dair en anlamlı dayanışma biçimlerinden biri.
Organ bağışı konusunda hâlâ bazı önyargılar ve yanlış bilgiler dolaşsa da, değişmeyen bir gerçek var: Bir “evet” kararı, hayat kurtarır. Bir kişinin bağışladığı organlar, birden fazla insana yaşam olabilir. Üstelik bu süreç tamamen devlet güvencesi altında, şeffaf şekilde yürütülüyor.
Yakın zamanda Can Hastanesi Yöneticisi ve hekim Muzaffer Bey’le bir portre çekimi yaptık. Yıllarını tıbba adamış bir doktor olarak çok sayıda olaya tanık olmuş ama anlattığı bir hikâye hepimizin yüreğine dokundu.
Trafik kazası geçiren genç bir hastanın beyin ölümü gerçekleşmişti. Sağlık Müdürlüğü ekipleri, organ bağışı için aileyle görüşmeye çalışıyordu ama annenin yaşadığı şok çok büyüktü. Ekipteki bir doktor, “Kadın beni duymuyor, görmüyor bile,” diyerek çaresizliğini dile getirmişti.
Tam o anda, Muzaffer Bey bir yönetici gibi değil, bir baba gibi yaklaşmış. Yanına oturmuş, sessizce dinlemiş. Bilimsel açıklamalardan çok, insanca bir sıcaklıkla konuşmuş. Anne, “Oğlumu gördün mü?” diye sorduğunda, Muzaffer Bey ona sadece acı gerçeği değil, bir umut kapısını da göstermiş:
“Beş tane daha oğlun olmasını ister misin?”
Ona, organ bağışının ölen evladının gözleriyle dünyaya bakmaya, kalbiyle bir başkasının yaşamasına vesile olacağını anlatmış. Bu içten yaklaşım annenin yüreğine dokunmuş. “Sana inandım. Tamam,” demiş. O an, koridorda bekleyen herkes derin bir nefes almış.
O anne, sadece oğlunun organlarını bağışlamakla kalmamış, ileride kendi oğlunun da organlarını bağışlama kararı almış. Acısının içinde bile bu kadar büyük bir fedakârlık gösterebilmek, gerçekten insanlığın zirvesi.
Sonrasında Türkiye’nin dört bir yanından cerrahi ekipler hastaneye gelmiş. Dakikalarla yarışılan, titizlikle yürütülen bir operasyon başlamış. Muzaffer Bey, bu sürecin kusursuz işlemesinin devletin ve tıbbın ne kadar organize çalıştığını gösterdiğini söylüyor. Biz de sadece bir ameliyatı değil, binlerce organ bekleyen hastanın umudunu temsil eden bir hikâyeyi kayda aldık.
Yıllar sonra hikâyenin devamı İzmir’de yaşanmış. O acılı anne, yanına genç bir adam alıp Muzaffer Bey’i ziyarete gelmiş. Meğer o genç, oğlunun karaciğerini taşıyormuş. Anne, “Artık o da benim oğlum,” demiş.
Bu buluşma, organ bağışının sadece bedenleri değil, kalpleri de birbirine bağladığının en güzel örneği olmuş.
Organ bağışı, bir ölümün ardından doğan yeni bir yaşamdır. Bir “evet” demek, birden fazla insana yeniden nefes olmaktır...